Tadili erkan: Vaciptir. Rüku, secde vb hareketlerde azalar kalkma, doğrulma gibi durumlarda teskin olmalıdır. Öyle ki, ruku ve secdede, bunlardan kalkınca bir tesbih miktarı mafsallar mutmain olmalı, her uzuv mahallinde istikrar etmelidir. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
Taklid: Taklid Maturidi mezhebine göre caizdir. Mutezile ulemasına göre caiz değildir. Bize göre taklid yapan kimse günahkardır. Her ne kadar delilleri terk ettiğinden dolayı günahkar olsa da mukallidin imanı sahihtir. Sonunun kötü olabileceğinden korkmak haktır. (Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi)
Tasavvuf ilmi: İmam Rabbani der ki: “Yarın kıyamette bize sorulacak olan şeriattır, tasavvuf değil. Cennete girmek, cehennemden kurtulmak ancak şeriatı uygulamaya bağlıdır. İlim ehli kendi kurtuluşlarına ilave olarak çevrelerindekileri de kurtarırlar. Ama tasavvuf ehli sadece kendilerini kurtarırlar. Bu yüzden ehli ilim, ehli tasavvuftan üstündürler. Eğer sofi tasavvuf ilmi yanında şeriat ilmini de alırsa o zaman kendisi de şeriat alimlerine dahil olmuş olacaktır. (48.mektuptan) (Tasavvufi Yorumlarıyla Kırk Hadis-Sadreddin Konevi)
Seyyid Ahmed Rufai der ki: “Tarikat, şeriatın aynı, şeriat da tarikatın aynıdır. İkisinin arasında olan fark lafızdadır. Maddeten ve manen netice birdir. Şeriatın kabul etmeyip reddettiği her şey zındıklıktır. Bilip bilmeyen birtakım kimse daima (filan şöyle dedi) (falan evliya böyle söylemiş) diye konuşmak nasıl olur? Bu sözler, bu işler boştur. Ancak ehli sünnetten olan müctehidlerimizin söylediklerine uygun ise ona bakmalıyız. Kulluk muamelesini, kulluk işlerini bunların dedikleri ölçüde tasdik etmeliyiz, işlerimizi onunla ayarlamalıyız, ondan sonra da tefekkür edebilirsiniz.” (İslam Dini) (İkaz-Mehmet Güleç)
İnsana öncelikle lazım olan, ehli sünnet vel cemaat görüşünün iktiza ettiği biçimde, itikadını düzeltmektir ki bu zatlar, fırkai naciyedir. İkinci olarak, fıkhi hükümlere göre, yararlı salih amelleri işlemektir. Şayet, tevfiki ilahi müsait olursa, farzları, sünnetleri, vacipleri, müstehapları, helali, haramı ve şüpheli işleri öğrenip anlatılan itikada ve amele dayalı iki kanat dahi hasıl olduktan sonra, hakikat alemi canibine uçmak mümkün olur. İtikada ve amele dayalı iki şeyin husulü olmadan; hakikat alemi canibine uçmak muhaldir. (Mektubatı Rabbani-95.mektup)
Sofiyye yoluna girmekten maksad; imanın hakikatı sayılan şeriata bağlı itikadlara karşı yakini artırmaktır. Fıkıh hükümlerini yerine getirmekte kolaylık yolunu bulmaktır. İş, bunun ötesinde birşey değildir. (Mektubatı Rabbani-207.ve 210.mektup)
Meselelerden bir meselede, ulema ile sofiyye ihtilaf halinde olduğu zaman, tam bir şekilde mülahaza edilince görülecektir ki, Hak ulema tarafındadır. (Mektubatı Rabbani 266.mektup)
Sonuç olarak denilebilir ki, bugün tasavvufun tamamen kaldırılması düşüncesinde olanlar olduğu gibi, işlenmekte olan yanlış inanış ve amellerin temizlendiği tasavvufu savunanlar da vardır. Bu isimlerden aklıma gelen bazıları şunlardır: Yusuf Kerimoğlu, Said Ramazan Bûti, Yusuf el-Kardavi, Halil Gönenç bu isimlerin başında sayılabilir.
Tavla oynamak: Tavla oynamak cumhuru ulemaya göre haramdır. Peygamber sav “Tavla oynayan kimse sanki elini domuz et ve kanı ile boyamış gibidir.” (Müsnedi Ahmed ve Ebu Davud) (Halil Gönenç-Fetvalar)
Tavla ve iskambil oynayan günaha girer. Söz de olsa, oyun da olsa insanı kötülüğe, günaha, cehenneme götürür. Resulullah sav bunlardan nehyetmiştir. (Fetvalar-Nevzat Akaltun)
Tavuk: Tavuk kesilip karnı yarılmazdan, tüyünü yolmak için kaynar suya atılsa o tavuk necis olur. (Bu surette o tavuk yolunup karnı temizlendikten sonra üç defa temiz su ile yıkansa tavuk eti temiz olur.) (İbni Nüceym) (Fetvalar-Nevzat Akaltun)
Süt, bal ve pekmez üç defa kaynamakla, şarapla pişen et üç defa kaynatılıp soğutmakla temizlenir. Keza içi yarılmadan yolmak için kaynar suya atılan tavukta öyledir. Fetih’te tavuğun ebediyyen temizlenmeyeceği bildiriliyor. Ama Ebu Yusuf’a göre temizlenir. Buradaki illet tavuğun kaynamakla pisliği çekmesidir. Ancak et, kaynadıktan sonra pisliği içecek ve etin içine işleyecek kadar durmadıkça mezkur illet sabit olmaz. Kaynar su ile yolunan ette bunların ikisi de tahakkuk etmemiştir. Zira su, kaynama derecesine varmaz. Et dahi suyun içinde yalnız sıcaklık cildin dış kısmına ulaşacak kadar durur. Şu halde kaynak su ile yolunan kuzu etinde evlâ olan, üç defa yıkamakla temizlenmesidir. Şerefetül Eimme tavuk, işkembe ve kaynak ile yıkanan kuzu hakkında buna kail olmuştur. Bahr sahibi de onu tasdik etmiştir. (İbni Abidin-1)
Tavuk vb hayvanlar usulüne göre kesilip ölünce, kolay yolmak için sıcak suya batırılması halinde yalnız derisi pislenir, pislenen deri ise yıkamakla temizlenir ve yenir. (Helaller ve Haramlar-Hayreddin Karaman)
Tayyi mekan: Kim bir veli için tayyi mekan (Aynı anda birden fazla yerde bulunmak, göz açıp kapayana kadar uzak mesafeleri aşmak) caizdir derse cahildir. Hatta bazıları tekfir etmiştir. Irak uleması; bu ancak mucize olur. Ona keramet diye inanmak cehalet veya küfürdür, demişlerdir. Horasan ve Batı Türkistan uleması onu bir keramet olmak üzere ispat etmişlerdir. Bu meselede İmam Muhammedin bu sözünden başka diğer üç imamdan bir nakil yoktur. (İbni Abidin-7)
Taziri (dayak) gerektiren suçlar: İçki içenlerin yanında bulunan şahıs –içmese bile- içki şüphesi ile tazir olunur. Yanlarında içki şisesi bulunan şahıs, tazir olunur ve hapsedilir. İçki satan ve faiz yiyen müslüman, tazir olunur ve hapsedilir. Keza, teganni edip, şarkı, türkü söyleyen, ölü için birşeyler söyleyerek ağlayan ve kadın gibi davranan kimseler, tevbe edene kadar tazir ve hapsolunurlar. Nehrül Faık’ta da böyledir. (Fetevayi Hindiyye)
Tefsir kitabı ve abdest: Kuran lafızları tefsir kısmından daha çok olursa o tefsiri abdestsiz tutmak haram olur. Diğer halde bu tür kitapları tutmak için abdest almak menduptur. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
Tefsir kitaplarına abdestsiz el sürülemez. Bunun dışındaki dini kitaplara el sürmek için abdest almak menduptur. (Nimeti İslamdan) (Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan)
Tek kişi imamın neresinde durur: Açık olan rivayete göre tek kişi imamın tam hizasında durur. İmam Muhammed ise “Ayak parmaklarını imamın ökçesi hizasına koyar” demiştir. İki kişi olursa arkada dururlar. Hadise göre efdali budur. İbni Mesud’dan gelen esere göre ise imamın ortada olması da caizdir. (Hidaye Tercümesi)
Telkin vermek: Hanefi mezhebine göre, definden sonra telkinden ne nehyedilir ve de onunla emredilir. Tercih yapmamakla beraber telkini meşru görmüşlerdir. Bazı kimselerin telkin verecekleri vakit, cemaati kabrin başından uzaklaştırmalarının hiçbir mesnedi yoktur. (Dürretül Fahireden) (Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan)
Cenaze defnedildikten sonra telkin yapılmaz. Ama yapılırsa mâni de olunmaz. Cevhere de bunun ehli sünnete göre meşru olduğu bildirilmiştir. Şu kadar demek kâfidir: “Ey fulan oğlu filan! Hangi dinde olduğunu hatırla ve Rab olarak Allah’a din olarak islama, Peygamber olarak da Muhammed’e razı oldum de” Ya Rasulallah babasının adını bilmezse ne yapacak? Diyenler oldu. “Adem ile Havva’ya nispet eder” buyurdular. Kabirde soru sual edilmeyene telkin yapılmamalıdır. Esah kavle göre peygamberlerle müminlerin çocuklarına kabirde sual yoktur. (İbni Abidin-3)
Teravih namazı: İki rekatta bir selam vererek kılınır. Dört rekatta bir selam vererek kılınması sahih değildir. Şunu ifade edelim ki bu bir sünnet namazdır, 20 rekat kılmak şart değildir. İki rekat, sekiz rekat veya yirmi rekat kılınabilir. (Büyük Şafii İlmihali)
Vitirden önce ve sonra kılınabilir. Bir kimse teravihin bir kısmına yetişemezde imam vitire kalkarsa, imamla birlikte vitiri kılar; sonra da yetişemediği kısmını tamamlar. Teravih yirmi rekattır. Fethul Kadir’de beyan olunduğuna göre delilin muktezası sekiz rekatın sünnet olmasıdır. Kalanı müstehabdır. (İbni Abidin-2)
Teravih namazında acele etmek: Namazlarını kalbi ve bedeni huşudan yoksun kılan veya kıldıranlara tavsiyem şudur: Teravih namazlarını huşusuz yirmi rekat kılmaktansa sekiz rekat huşulu kılmak daha hayırlıdır. (Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi)
Teravih namazında işlenen bidatlar: Teravih namazı kılarken her iki veya dört rekatın selamından sonra; müezzin, cemaat ve hatta imamlar hep bir ağızdan yüksek sesle ilahi, salâvat ve tekbirler getirmeleri de sünnete muhalif ve mekruhtur. Bunlar bidattır. Zira tervihadan maksat, kılınan rekat kadar istirahat yapmak ve huzuru bozmadan sessiz olarak tesbih, tehlil veya tefekkür gibi amel ve hallerle meşgul olmak sünnete uygun olanıdır. Teravih namazını kılmak için mahalle camilerini bırakıp başka camilere giden günahkarların halleri de ayrı bir bidattır. (İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler-Mustafa Uysal)
Teravih namazında niyet: Her iki rekat başında, tervih için niyet etmeye ihtiyaç yoktur. Esah olan da budur. (Fetevayi Hindiyye)
Teravih namazında her selamdan sonra, namazdan çıkılacağı için, yeniden niyet edilmelidir. Hilaftan kurtulmak için bunun daha ihtiyatlı olduğunda şüphe yoktur. (İbni Abidin-2)
Tesbih kullanmak: Gösteriş olmamak şartıyla tesbih kullanmakta beis yoktur. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
Teşehhüdde dua okumak: İkinci teşehhüdden sonra Kuran ayetlerine ve varid olan dualara benzer dualar istendiği kadar yapılabilir. Zira İbni Mesud ra rivayetine göre Peygamber efendimiz sav ona: “Teşehhüdden sonra duaların en güzelini ve senin hoşuna en çok gidenini seç” (Ebu Davud) (Hidaye Tercümesi)
Teşehhüde ve parmak: Elleri uyluğun üzerine koyar. Parmakların arası az açılır, uçları dizlerin üzerine konur, fakat en sahih olan görüşe göre, ellerle diz kapakları tutulmaz. Mutemed olan görüşe göre, kelimei şehadet getirirken sağ elin işaret parmağı, “Lâ” derken kaldırılır, “illallah” derken indirilir ki bu kaldırma ve indirme işaretleri ile Allah’ın eşinin bulunmadığı teyid edilmiş olsun. Oturuşta parmakların hiçbiri yumulmaz. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
Dört mezhebe göre de sünnettir. Hanefiler, teşehhüdün sonunda “Lailahe” sözünü söylerken işaret parmağını kaldırır “illallah” sözünü söylerken işaret parmağını indirir. (Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan)
Şehadet getirirken şehadet parmağıyla şehadette bulunmaz. Fetva buna göredir. Lakin mutemed olan kavil Kemal, Halebi, Şeyhul İslam vb gibi müteahhirinin sahih buldukları kavildir ki o da şehadet parmağı ile işaret etmesidir. Çünkü Peygamber sav bunu yapmıştır. Ulema bu kavli İmam Azam ile İmam Muhammed’e (tarafeyn) nispet etmişlerdir. Nefi’ ederken kaldırır, ispat ederken indirir. İşaretin şekli şehadet getirirken orta ve bağ parmak halka yapılarak ve küçük parmakla yüzük parmak yumularak, şehadet parmağı ile işaret etmektir. Ayni’de parmak kaldırmanın müstehap, Muhit’te ise sünnet olduğu bildirilmiştir. Bu iki sözün arasını bulmak için sünneti gayri müekked demek mümkündür. (İbni Abidin-2)
“...şehadet parmağıyla işaret ederdi.” (Müslim) İmam Muhammed, sağ elin baş parmağı ile orta parmağını halka yapmak, diğer iki parmağını yumarak şehadet parmağını kaldırmakla olur, der. Bazıları parmakların yumulmadan işaret edileceğine, birtakımları da baş parmağı diğer parmakların altına getirmek sureti ile parmağı kaldıracağını söyler. Şehadet parmağının kaldırılmasına lüzum görmeyenler de bulunmuşsa da onların kavilleri sahih rivayetlere muhaliftir. Şehadet parmağıyla işaret yapılırken tevhidi yani Allah’ın birliğini, ihlası niyet etmek gerekir. (Sahihi Müslim Tercümesi-Ahmed Davudoğlu)
“Hz. Peygamber sav, sol elini dizi üzerine yayar, sağ elinin bütün parmaklarını kapatarak, şehadet parmağı ile işaret ederdi. Gözü ile de ona bakardı.” (Müslim, Ebu Avane, İbni Huzeyme. Humeydi Müsnedinde yine Ebu Ya’la Müsnedinde İbni Ömer’den sağlam bir isnadla şu ilaveyi yapmışlardır: “Bu şeytanın figanıdır. Hiçbir kimse, onun böyle yapmasından ötürü yanılmasın” Humeydi’nin kendisi de parmağını diker ve şöyle derdi: “Müslim b. Ebi Meryem diyor ki: bana bir adam Şam’daki bir kilise de Peygamberlerin namazda böyle yapar vaziyette resimlerini gördüğünü nakletti.” Ben derim ki bu hoş ve garip bir nüktedir. Senedi de o şahsa kadar sağlamdır. Hz. Peygamber sav şehadet parmağıyla kıbleyi işaret ettiği zaman baş parmağını orta parmağının üzerine koyar (Müslim, Ebu Avane) bazen de bu iki parmağı ile halka yapardı (Ebu Davud, Nesai, İbnul Carud el-Munteka, İbni Huzeyme, İbni Hibban, es-Sahih sağlam bir isnadla. İbni Mulakk’ın da hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Hadisin İbni Adiyy’de de bir benzeri vardır. İmam Tahavi “bununla dua ederdi” ifadesi hakkında şöyle diyor: “Bu hadiste olayın namazın sonunda olduğuna delil vardır.” Ben diyorum ki yine bu hadiste işaretin ve parmağın hareketinin selama kadar devam etmesinin sünnet olduğuna delil vardır. Çünkü dua selamdan öncedir. Bu Malik ve başkalarının mezhebidir. İmam Ahmed’e sormuşlar “Kişi parmağı ile namazda işaret eder mi?diye. ahmed kuvvetli bir ifade ile “evet” cevabını vermiştir. İbni Hani bunu “Mesail”inde nakletmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki; teşehhüdde parmağı hareket ettirmek Hz. Peygamber’den çıkmış bir sünnettir. Ahmed ve diğer hadis imamları bununla amel etmişlerdir. Bunun namaza yakışmayan abes bir şey olduğunu iddia eden bir takım kimseler Allah’tan korksunlar. Onlar böyle yapmanın Hz. Peygamberden sabit olduğunu bilmelerine rağmen bu düşünceyle parmaklarını hareket ettirmiyorlar. Onlar bunun tevilinde de Arap üslubunun delalet etmediği tarzda tevilinde zorlanıyorlar ve müctehidlerin anlayışlarına muhalif hareket ediyorlar. Ne gariptir ki; onlardan bir kısmı, sözü sünnete ters düşse de, bu meselenin dışındaki meselelerde imamı müdafaa ediyorlar. Delil olarakta şunu ileri sürüyorlar: imamın yanıldığını söylemek o müctehidi kötülemek ve ona saygısızlık etmektir. “Sonra bunu unutuyorlar, bu sağlam ve Hz. Peygamber’den sabit olan sünneti reddedip onunla amel edenlerle de alay ediyorlar. Bilerek veya bilmeyerek bu alaylarının kendi imamlarını da içine aldığının farkında değiller. Çünkü, sünneti bize getiren bizzat O’dur. Sünnetle amel etmek onunla alay etmektir. İşaretten sonra parmağı indirmek, ya da onu Kelime-i Tevhiddeki (Lâ) ve (illa) lafızları ile kayıtlandırmak ise, tamamen sünnette yeri olmayan, hatta bu hadisin delaletine ters düşen bir husustur. Şehadette parmağın hareket ettirilmeyeceğini bildiren hadis, isnat yönünden sabit ve sağlam değildir. Sağlam bile olsa hadis olumsuz mana bildirmektedir. Bu hadis ise olumlu mana ortaya koymaktadır. Alimlerce bilindiği üzere, müspet mana menfiye tercih edilir. “Hz. Peygamber sav parmağını kaldırdığı zaman hareket ettirerek dua ederdi. (Ahmed, Bezzar, Abdulgani el-Makdisi, hasen bir isnadla Beyhaki) “Hz. Peygamber her iki teşehhüdde de böyle yapardı. (Nesai, Beyhaki sahih bir isnadla) (Hadislerle Hz. Peygamberin Namaz Kılma Şekli-Elbani)
Tevazu: Ali ra’den: Üçe şey tevazunun başıdır. 1. Kişinin rastladığı kişiye önce selam vermesi 2. Meclisin aşağı yerinde oturmaya razı olması 3. Riya ve gösterişten hoşlanmaması. (Kenz) (Hayatüs Sahabe-3)
Teyemmümde yüzük: Fakihler, teyemmüm esnasında, abdestin hilafına teyemmümde yüzüğün çıkarılmasını beyan etmişlerdir. (Hidaye)
Top oynamak: Top oynamak namazın terkine vesile olursa veya islama muhalif başka hareket olursa o cihetten haram olur. Yoksa haddi zatında haram değildir. (Halil Gönenç-Fetvalar)
Tuvalet yeri ve kıble: Eğer o yer, abdest bozmak için tahsis edilmişse (tuvaletler gibi) yüzü veya sırtı kıbleye vermek caizdir. (Büyük Şafii İlmihali)
Tüp bebek: Kadın veya eşindeki bir kusur sebebiyle, tabii ilişki ile gebeliğin gerçekleşmesi mümkün olmadığı durumlarda döllendirilecek yumurta ve sperm, her ikisi de nikahlı eşlere ait olmak, doğacak çocuğun maddi, ruhi ve akli sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağı tıbben sabit olmak şartıyla, tıbbi usüllerle gebe kalmalarında, islami hükümler açısından bir sakınca yoktur. (Fetvalar-Diyanet Vakfı)
1986 yılında Amman’da yapılan İslam Konferansı Teşkilatına bağlı İslam Fıkıh Akademisi bu konuda şu sonuca varmıştır: 1- Kocanın sperminin yabancı bir kadından alınan yumurta ile döllendirilerek karısının rahmine yerleştirilmesi, 2- Yabancı bir erkekten alınan spermin kadının rahmine yerleştirilmesi, 3- Oluşan embriyonun başka bir anne adayına yerleştirilmesi, 4- Yabancı erkek ve yabancı kadın hücresinin döllendirilerek kadının rahmine yerleştirilmesi, 5- Kocanın spermi ile karısının yumurtasının dışarıda döllendirilmesiyle oluşan embriyonun, kocanın diğer karısının rahmine yerleştirilmesi şeklinde yapılan suni döllenme ve tüp bebek uygulamaları, islamın bu konuda koyduğu temel ilke yasak ve amaçlara ters düştüğü için şeran caiz değildir. Buna karşılık kocanın spermi ile kadının yumurtaları alınarak oluşacak embriyonun kadının rahmine yerleştirilmesi işlemi ihtiyaç halinde başvurulabilecek, tedavi karakteri taşıyan ve dini ilkelere de ters düşmeyen bir yol olup dini bir sakınca taşımaz.” (Diyanet İslam İlmihali-2)
Türbe yapmak: Cabir ra’den rivayet edilmiştir ki, Efendimiz sav, kabirlerin kireçlenmesini, üzerinde oturulmasını, bina yapılmasını yasaklamıştır. (Müslim) (Tevhidin Hakikati-Yusuf el-Kardavi)
Bugün birçok insanın yaptığı gibi, kabrin çimento ile inşa edilmesi tahrimen mekruhtur. (Yalnız büyük zatların, din alimlerinin mezarlarını duvarlarla çevirmenin ve üzerlerine kubbe yapmanın bir sakıncası yoktur.) (Büyük Şafii İlmihali)
Kabirleri inşa edip üzerine sanduka yerleştirmenin üstüne perde çekmenin ve baş tarafında sarık sarmanın islamda yeri yoktur. (Fetvalar-1 Halil Gönenç)
Hz. Ali ra, Ebu’l Heyyac el-Esedi’yi Yemen’e gönderir ve kendisine şöyle der: “Resulullah’ın gönderdiği bir iş için seni gönderiyorum, Yerden yüksek ne kadar kabir varsa yık ve ne kadar heykel varsa yerle bir et.” (Müslim Cenaiz:93) (Tasavvuf ve İslam-İbrahim Sarmış)
Peygamberimiz sav: “Onlar, aralarında bulunan iyi bir adam ölünce mezarı başında mabed yaparlar, sonra da bu mabedi o gördüğünüz resimlerle süslerler. Onlar Allah’ın kötü kullarıdırlar.” (Buhari, Müslim, Nesai)
Türbelerde namaz: İmam Ahmed ve diğer fıkıhçılardan gelen delillere göre islam dininde, cami ile kabrin bir arada bulunmasına yönelik icma yapılamaz. Bunlardan hangisi önce yapılmış ise diğeri önce yapılanın yanına inşa edilemez. Önce yapılan yerinde bırakılır. İkisinin bir arada bulunması caiz değildir. Yanında kabir bulunan bir camide namaz kılmak caiz değildir. (İbni Kayyımdan) (Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi)
Namaz kılanın üç arşın yakınlığında, karşısında kabirler olup, gözün onlara ilişse kerahet vardır. (Abdurrahim) (Fetvalar-Nevzat Akaltun)
Rasulullah sav şöyle buyurmuşlardır: “Habeşliler öyle kimselerdir ki, içlerinden salih bir kimse ölünce, hemen onun kabrinin üzerine mescid yaparlar ve resmini de o mescide koyarlardı. İşte onlar Allah katında halkın en şerlileridir” (Buhari-Müslim) “İnsanların en şerlileri, kıyamet koptuğu zaman hayatta olanlar ve kabirleri mescid haline getirenlerdir” (Ahmed-Ebu Hatim)
Türk lirası verip, dolar almak: Meselâ 1000 Amerikan dolarının bugünki değeri kadar Türk lirası verip bir yıl sonra ödemek üzere 1200 Amerikan doları alınamaz. Çünkü bunlar birbirlerinin yerine geçebilen şeylerdir. (Abdülaziz Bayındır-Faiz ve Ticaret)
Tütün satışı: Benim kanaatime göre tütünü tiryaki olarak içmek haram, ara sıra bir iki tane içmek ise mekruhtur. İçilmesi haram ve mekruh olan bir nesneyi yetiştirmek ve satmak caiz değildir. (Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman
|