Dar’ul islamın Dar’ul harb olmasının şartları: İmam Ebu Hanife’ye göre, Darû’l islam şu şartla dârul harb olur. 1) Kafirlerin hükümlerini alenen icra etmek, islamın hükümleriyle hükmetmemek. 2) Darul harble darul islam arasında bir islam yurdunun bulunmaması, darul harbe bitişik olmak. 3) Kafirler istila etmeden önce sabit olan güvenin olmaması. Bu şartların üçünün de olması gerekir. İmameyne göre ise bu durumda bir şart yeter başkası gerekmez, o şart da küfür ahkamının izhâr edilmesidir. (Fetevayi Hindiyye)
Darul harbde faiz ve kumar: İmam Serahsi şöyle diyor: “Ebu Hanife ve İmam Muhammed ra, Darul harbde bir müslüman için, harbiye, bir dirhemi iki dirhemle vermenin caiz olduğuna fetva verdiler.” Şafii mezhebine göre ilgili hadis zayıf olduğundan caiz değildir. (Mebsut) İbni Hümam şöyle diyor: “Gerek kumar meselesinde olsun ve gerekse faiz meselesinde olsun eğer fazlalık müslümana geçiyorsa bu muameleler mubahtır.”(Darul Harb Fıkhı)
Bilinmektedir ki, Darul harb fıkhı Mekke dönemi müslümanlarınca yaşanmamıştır. Bu konuda Ebu Bekir ra’in müşriklerle bahse girmesi olayı delil olarak öne sürülmektedir. Baz ı Hanefi müctehidleri bu olayı örnek göstererek, darul harbde bulunan müslümanların kazanacaklarından emin olma şartıyla, harbilerle mal ve para karşılığında bahse girmelerine cevaz vermişlerdir. Bahis kazanılınca Rasulullah sav bahis karşılığı olan develeri (safların ayrıldığı o dönemde bir harbi olan müşriklerde kalmaması için) Ebu Bekir ra’e almasını ve bu develeri fakirlere tasadduk etmesini emir buyurmuştur. Dikkat edilirse bahis karşılığı olan bu develer ne beytül mâle kabul edilmiş ne de Ebu Bekir ra’in kullanmasına izin verilmiştir. Kaldı ki Resulullah sav’in bu olayda bahse ilişkin verdiği izin umuma değil, kişiye özeldir. Böyle bir izni umuma şamil kılmak ise fıkıh usûlüne aykırıdır. (Rabbani Yol ve Sünnetullah-Said Hakim) Not: Kaldı ki Ebu Bekir ra bu bahse girmesinde Kuran ayetinden yola çıkarak kalkışmıştır!
Almanya vb ülkelerde müslümanlar faiz yiyemezler; çünkü bu faizde müslümanlarında hissesi vardır. Bankalarda müslümanlarında paraları vardır, bu durumda faiz müslümanlar arasında cereyan etmiş olur. (Helaller ve Haramlar-Hayreddin Karaman)
“Darul harbde, müslüman ile harbi arasında faiz olmaz” anlamındaki hadis Zeylai ve İbni Hümam’ın tespitlerine göre “ahad” bir haberdir ve garibdir (sahih değildir) İmam Azam ve İmam Muhammed bu hükmü verirken, parayı iktisadi bir silah olarak düşünüp, müslümanın onu kafirin ülkesinde ve onun rızasıyla, herhangi bir yolla alabileceğini, böylece onu iktisaden zayıf düşüreceğini, müslümanın hiçbir surette faiz veremeyeceğini, yani fazlalığı müslümanın alması halinde bunun caiz olabileceğini kastettikleri, arkadaşları olan imamlar açıklamışlardır. ( Fetvalarla Çağdaş Hayat- Faruk Beşer) Hz. Ebu Bekir kazanacağını Allah Rasülünün haber vermesiyle kesinlikle bilmektedir. ( Fetvalarla Çağdaş Hayat- Faruk Beşer)
Davete icabet: Bidat olan davete gidilmez. (Fetevayi Hindiyye) Bir kimse düğün yemeğine davet edildiğinde oraya gidince oyun veya şarkı, türkü bulursa, oraya oturup yemek yemesinde bir sakınca yoktur. Şayet gücü yeterse bundan meneder, yetmezse sabreder. Bu şahıs imam, müezzin, hakim, müftü, vaiz, müderris değilse böyledir. Kendisine uyulan kimse gücü yetmeyince oturmaz, oradan hemen çıkar gider. Bunların hepsi, davetli vardıktan sonra çalgı-oyun gibi şeyler olursa böyledir. Fakat gitmeden önce durumu bilirse, hiç gitmez. Çünkü böyle bir davete icabet gerekmez. Siracül Vehhac’ta da böyledir. (Fetevayi Hindiyye)
Dedikoduya bir örnek: Aişe ra’den “Bir gün Peygamber efendimizin huzurunda bir kadından söz ederken: “Uzun eteklidir” dedim. Peygamber efendimiz bana –Ağzından at, ağzından at buyurdu ve tükürdüğüm zaman ağzımdan bir parça et çıktı. (Tergib, Ebu Davud) (Hayatüs Sahabe-2)
Delillerin tearuzu: Bir hüküm hakkında ihtilaf vaki olursa, yani ulemanın bir kısmı yapılması lazımdır, bir kısmıda yapılması lazım değildir derse, ihtiyaten yapılaması daha uygundur. Çünkü gerçekten gerekli olduğu halde eda edilirse zarar vermez. (Fetvalar-Halil Gönenç)
Helal ile haram diye hüküm varsa, hüküm haram olarak verilir. İki delil çatışır; delillerden biri hususun mübah olduğunu diğeri de haram olduğunu söylüyorsa, haram olduğu cihetine itibar edilir. (Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi)
Denizde ölen balıklar: Deniz ölüsü; denizin kenara attığı için ölen demek olup, denizde sebepsiz ölüp su üzerine çıkan demek, değildir. Çünkü ancak birinci manada ona deniz ölüsü denebilir. Yılanbalığı, sazan balığı vesair balık ve çekirge nevilerinin yenmesinde bir sakınca yoktur. Bize göre balıkta asıl olan şudur: Balık, eğer herhangi bir olay neticesinde ölmüşse, canlı yakalanan balık gibi helaldir. Eğer kendiliğinden ölmüşse, su üzerine çıkan balık gibi helal değildir. (Hidaye Tercümesi)
Devir ve iskat: Kuran ve sünnette böyle bir şey yoktur. Namaz vücutça ne kadar halsiz olunsa da kılınmalıdır. Zayıf bir rivayete dayanan bir söze göre İmam Muhammed’in bulunduğu çare böyle mahut namazların borçlarını, oruç borcuna kıyas, mezheplerin hiçbirisi tarafından kabul edilmemiştir. İmam Muhammed’in bu sözü ümid etmek yolunda olup; namaz borcundan tamamen ibrayı tazammun etmez. Büyük meblağları ödemek güç olduğundan çok kereler devir yapılması gerekir ki (paranın elden ele dolaşması) bu cidden gülünç bir haldir. (1965 Diyanet Fetvası) (Fetvalar-Nevzat Akaltun)
Ölmeden önce her türlü imkanlara sahip olduğu halde önden birşey göndermeyen insanlar, bunu yakınlarının, arkasından göndermesini vasiyet ederler. Bu vasiyeti yerine getirmek üzere “devir sektörü” devreye girer. Hıristiyanların işledikleri her bir günah için belli bir bedel vardır. Adam gider kiliseye, papaza hesabını çıkarttırır, parası varsa borcunu öder. Böylece günahlarının hesabından kurtulduğunu zanneder. Buna benzer bir adeti cahil müslümanlar “alt üst görmek” veya “küçük ve büyük devir” adları altında icra ederler. Ölen kişinin vasiyetinde yazılmadığı halde, şu kadar namaz, bu kadar oruç vs diyerek bir hesap çıkarırlar. Bu tür işler islam dininde şiddetle reddedilmiş olur, asıl olan insanın iyi amellerini ölmeden evvel yapıp göndermesidir. Önden göndermeyip, hep arkadan bekleyenler elbette ahiret gününde çok pişman olacaklardır. (Surelerle Yolculuk-Mustafa Uzun)
Devleti dolandırmak: Düzen ne kadar bozuk olursa olsun devlet, hakiki değil hükmi bir şahsiyettir ve yaptığı harcamaları ve hizmetleri kendi parasından değil yine halkın parasından yapmaktadır. Dolayısıyla devletindir deyip aşırılan paralar, ya da elektrik, su, ulaşım vasıtaları vb şeylerden yararlanıldığı takdirde verilmeyen bedelleri aslında milletin fertlerinin fırsat bulabilenleri, bulamayanları soyabilir demek olur. Öyleyse bunu inananların yapmaması gerekir. (Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer)
Dil ile niyet: İbni Hümam “Peygamber sav’in namaza başlarken filan namazı kılıyorum dediği (yani dille söylediği) sahih veya zayıf hiçbir hadisle sabit olmadığı gibi sahabe veya tabiinden de sabit olmamıştır.” Buyurur. İbni Abidin “Niyeti dil ile söylemek bidattır diyenler de vardır” der. İmam Rabbanî de bidattır diyor. (Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu)
Dilenciye para vermek: Bizzat kendisinden dilenen olur ve “Allah rızası için..” diye dilenirse ona az da olsa mutlaka birşey vermeli ve öyle dileyerek dilenmesinin çok kötü olduğunu ona uygun bir dille anlatmalıdır. Cami içlerinde dilenenlere ise bir şey vermemesi daha uygun olur. Çünkü böylece bir bidatın önüne geçilmiş olur. İhtiyacı olmadığı halde dilenmeyi bir meslek haline getirdiğini bildiği kişilere de bizzat kendisinden istemedikçe vermemesi daha uygundur. Ama her halukarda dilenciyi azarlamamak bir Allah emridir. (Bakara:263) (Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer)
Dinde aşırılık: İlim ve amel yönünden zayıf yapılı bir dindar kişi, yahut da Allah’ın haramlarını çiğneyen ve koyduğu esasları inkar eden bir ortamda yaşayan, yetişen kimse en düşük düzeydeki din bağlılığını bile taassup ve katılık olarak değerlendirir. Sırf fıkıh görüşlerinden azimet yolunu seçti diye herhangi bir kişiyi dinde aşırı gitmekle suçlayamayız. Yüz, ellerin kapatılması gerektiğine dair bir kısım alimler Kuran ve sünnetten delil getirmişlerdir. Şimdi buna inanan ve yüzünü peçe, elini eldivenle kapatan bir genç kıza, aşırılık damgası vurulabilir mi? Ya da gömlek ve pantolon yerine uzun boy elbisesi giymek, bu elbiseyi topukların üstünde tutmak gibi uygulamaları aşırılıkla suçlayamayız. Aşırılık delillerinin ilki başkalarına hayat hakkı tanımayan çok katı bir görüş saplantısı.. Azimet yolunu seçenin makbul olmayan yani bütün bunlarla halkın çoğunluğunu da yükümlü saymasıdır. Kabulü mümkün olmayan sert tutumlardan biri de yersiz ve zamansız sertliklerdir. Bu tür tavırların islam ülkesi olmayan bir yerde sergilenmesi gibi. Ya da islama yeni girmiş veya yeni tevbe etmiş kimselere karşı ortaya konulması gibi. Oysa bu tür kimselere karşı fer’i meselelerde ve ahlaki konularda kolaylık göstermek gerekir. Bundan emin olduktan sonra onları islamın esaslarına çağırır. Sonra imanın şubelerine daha sonra ihsan mertebesine davet eder. Dün Haricilerin yaptıklarını bugün “tekfir ve Hicret” cemaatı yapıyor. Onlar günah işleyen, işlediği günahta ısrar gösterip tevbe etmeyen herkesin küfrüne hükmediyorlar. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmedikleri gerekçesiyle hükmetme mevkisindeki kişilerin de küfrüne hükmediyorlar. Hükmedilenlerin küfrüne de hükmediyorlar. Çünkü onlar, bu kişilere rıza göstermekte ve verdikleri hükümlere uymaktadır. (İslami Uyanışın Problemleri-Yusuf Kardavi)
Dirhem: Bir dirhem miktarı, bir rivayete göre ki sahih olan budur, yüzölçümü itibariyledir. Bu da avuç içinin genişliği kadardır. (Hidaye Tercümesi)
Irak dirhemi 3.17 gr, şimdiki Mısır dirhemi 3.12 gr, Arap dirhemi 2.975 gr. 40 dirhem 1 ukiyye altın yapar. 10 dirhem 7 miskal altındır. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
Doğum günü: Dinimizde yaş kutlaması diye bir uygulama yoktur. Ancak her yıl kişi kendini hesaba çekmeli, tevbe etmeli, bir önceki yıla nazaran maddi-manevi kendini daha kârlı çıkarmaya bakmalıdır. Yoksa müslüman sadece yaşı sayısınca mum söndürmenin saçmalığına kendini kaptırmamalıdır. (Fetvalar-Diyanet Vakfı)
Sıradan şahısların yaş günleri ile ilgili kutlama ve merasimlerin günümüzde dinle ilgisi kalmamıştır, bunlar milli örfler haline gelmiş, hatta millilik sınırını da aşarak küreselleşmiştir. Bunun dini bir sakıncası yoktur. Ancak kendi çocuklarımızın yaş günlerini kutlarken şekilde başka kültürleri taklid etmemeliyiz. (Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman)
Domuzun kılı: Bakara 173.ayetin tefsirinde Razi der ki: Domuzun kılından istifade etmeye gelince, fukaha arasında, kılının pis olmadığını söyleyenler vardır ki, bu en sağlıklı görüştür. (Tefsiri Kebir-Fahruddin Razi)
İmam Yusuf’a göre domuzun kılı necistir. İmam Muhammed, terzilere gerekli olduğundan, zarureten fetva vermiştir. Dürer de ise; zamanımızda bu zorunluluk kalktığı için kullanılması caiz değildir, deniliyor. (İbni Abidin-1)
Dökülen meyveleri yemek: Başkasına ait olan ağaçtan dökülen meyvelerin yenmesi de yine örfe bırakılmıştır. (Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi)
Döviz alış verişi: Altın ve gümüş olmayan belli bir parayı belli iki paraya satmak caizdir. Bu İmam Azam ile İmam Yusuf’a göredir. İmam Muhammed’e göre ise caiz değildir. (Hidaye Tercümesi)
Duada büyükleri vesile etmek: Kişinin yapacağı duasında, falanca şahsın hakkı için, veya Resul ve Enbiyaların hakkı için demesi mekruhtur. Çünkü Hâlık üzerine mahlukun hiçbir hakkı yoktur. (Hidaye Tercümesi)
Kuduri diyor ki: “Ebu Yusuf’un şöyle dediğini işittim: Ebu Muhammed dedi ki, dua ederken, falanın, filanın hakkı için bana şunu, bunu ver demek, bir müslümana yakışmaz. Çünkü kulların Allah’ta hakları yoktur ki bir defa insan aracılığı manasına “filan evliyanın, falan şeyhin hakkı içün” denildi mi, artık o veli veya şeyh, avam nazarında mukaddesleşmekte, türbesine kandiller yakılıp kurbanlar kesilmekte. Bu tür hareketler putperestlerin ve sapık itikatlıların hareketlerine öylesine benzer ki, adeta; bunlar putperestliktir, diyesimiz gelir. (Kurana Muhatap Olmak-Said Çekmegil)
Dua: Ezbere dua okunmaz. Çünkü ezbere okunan dua kalbin inceliklerini telef eder. Muhit adlı kitapta da böyledir. Kuranı Kerim hatmedilince cemaatle birlikte dua etmek mekruhtur. Çünkü Resuli Ekrem sav’den naklonmamıştır. Duada ellerin bitiştirilmesi muteber kaynaklardaki tarife uygun değildir. (Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu)
Hünye şerhinde ve Bahır’da dua eden kimse, bir şeyin olmasını dilerse avuçlarının içini, bir şeyin giderilmesini dilerse dışını gök yüzüne doğru kaldırması sünnettir, Şafilerin hükmü de öyledir. Gizli duada el kaldırmak olmadığı Münye şerhinde belirtilmiştir. Çünkü eli kaldırmak ilan etmektir. (İbni Abidin-2)
Duada ellerin şekli: Elleri bitişik tutmak ile ayrı tutmak arasında hiçbir fark yoktur. (Fetavai Remliden) (Fetvalar-Halil Gönenç)
Duada ellerin yüze sürülmesi: Duada eğer eller kaldırılmışsa yüze sürülür, eller kaldırılmadan dua edilmişse sürülmez. (Nimeti İslamdan) (Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan)
Düğünlerde oynamak: İslam dininde düğün gibi şenlikler için erkekler ve kadınların ayrı ayrı olmak şartıyla kendi aralarında İslamın yasaklamadığı şarkı, türkü ve şiir söyleyip oynamalarında bir sakınca yoktur. Bir hadiste “Şiir normal bir söz gibidir. İyisi iyi, çirkini çirkindir. (Müzehheb)” (Halil Gönenç-Fetvalar)
Davul, zurna kiralamak: Teganni (şarkı, türkü vb) nevha (sesli ve söyleyerek ağlamak) zurna, davul gibi şeyleri icarlamak caiz değildir. Bunların tamamı üç imamızın kavlidir. Gayetül Beyan’da da böyledir. (Fetevayi Hindiyye)
Düğün daveti ve içki: Alim ve salih kimse olduğundan dolayı müslüman halk için örnek olursa orada kalması günahtır. Sofrasında olmazsa ve müslümanlar için örnek sayılmıyorsa kalmasında beis yoktur. (Hindiyyeden) (Fetvalar-Halil gönenç)
Düğün yemeğine veya ziyafete davet edilen kişi, gittiği yerde oyun veya musiki ile karşılasırsa, oturup yemesinde bir sakınca yoktur. İmam Ebu hanife, ben, bununla bir defa musibetlendim, ama sabrettim demiştir. Sebebi ise, davete icabet etmenin sünnet olmasıdır. İmam Ebu Hanife başkası tarafından yapılan bidat yüzünden davetin icabetini terk etmezdi. Örneğin kılınması vacip olan cenaze namazı sırasında ağıt söylenmesi gibi. Eğer kişinin gücü yeterse mani olur. Gücü yetmezse sabreder. Bu da eğer uyulan bir kimse değilse, böyledir. Eğer kişi uyulacak vasıfta olursa ve bidat işleyenleri men edemezse, davet yerinden çıkıp oturmamalıdır. Çünkü orada oturup kalmakta, dine kusur ve müslümanlara günah işleme kapısını açma sakıncası vardır. İmam Ebu Hanife’den hikaye edilen hâl, daha uyulan kişi olmadan önceki hayatına aittir. Şayet sözü edilen bidat sofrada hazırsa, her ne kadar uyulan kişi olmasa da oturup kalmak layık değildir. Çünkü Allah cc “Hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle beraber oturma” (Enam:68) buyurmuştur. Bunların hepsi davet yerinde hazır bulunduktan sonra uyulacak şeylerdir. Şayet bunları daha önce bilirse, davate icabet hakkı lazım gelmez. Ama bu hâl ile üzerine gelirse, artık kaçınılmaz bir durum olur. (Hidaye Tercümesi)
Dünya menfaati için oy vermek: Bahili’den, Ömer ra Şam toprağına geldiği zaman Cabiye de bir hutbe vererek: “Ey nâs! Biliniz ki, Cenabı Allah üç kişiyi temize çıkarmaz, yüzlerine bakmaz. Bunlardan biri, herhangi bir kimseyi başa geçirmek üzere dünya menfaati için oy veren ve ondan umduğunu bulduğu zaman ona bağlı kalan, görmediği zaman ise aleyhine dönen kimsedir. (Kenz, Adenî’den) (Hayatüs Sahabe-4)
|