İbadet karşılığı ücret almak: İmam Birgivi de İkazun Naimin adlı risalesinde: “Sadece bedeni bir ibadet olup, bir vesile olmayan namaz, oruç, Kuran okumak, tehlil, tesbih, tekbir ve tasliye gibi bir ibadete; bir mal almak amacıyla, sevabını da verdiğini, sadece bu sevabın kendisine ulaşması için verene bağışlamak niyetiyle koyulmak ve başlamak, ne islam mezheplerinden bir mezhepte, ne de semavi dinlerden birinde caizdir” der. (Çağdaş Meselelere Fetvalar-Faruk Beşer)
İbadette kendini tercih etmelidir: İmam Şafii şöyle demiştir: “Su kıtlığında temiz su ile abdest almak hususunda, setri avrette ve birinci safa geçmekte, insan başkasını değil kendini tercih etmelidir. Çünkü ibadet Allah’a tazim içindir. Başkasını tercih ederek bu tazim ihlal edilmemelidir. Ebu Muhammmed Faruk’ta şöyle demiştir. Abdest suyunu başkasına vermek caiz değildir. Fakat aç bir adamın kendi yiyeceğini başkasına vermesinde bir mahsur yoktur. Bu ikisinin arasındaki fark; biri Allah’ın hakkıdır, tercih yapamaz; diğeri kendi hakkıdır, tercih yapabilir. İlim talep eden bir kimse okuma sırasını başkasına veremez. (Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi)
İçki ve nikah: Salih bir kimse olan Zeyd’in kızını, yakın velisi içki içen bir kimseye nikahlaması sahih değildir. (Ali Efendi, Kaynak, Abdurrahim) (Fetvalar-Nevzat Akaltun)
İkrah: Öldürülmesi yahut bir uzvunun kesilmesi yahut şiddetli dövülmesi gibi tahammülünü aşan bir şeyle mürted olması için zorlanan bir kimsenin kalbi iman üzere sabit ve bununla mütmain olduğu halde lisanıyla emredilen şeyi söylemesiyle mürted olmaz. (İbni Abidin-9)
İlham: Veliye gelen ilham, sadece kendisi için delil olabilir. Bu ilhamın dini hükümlere yani kitap ve sünnete uygun olduğu veya olmadığı hususunda araştırma yapmak, sonunda o ilhama tabi olmak veya olmamak o veliye aittir. Veli, kendine gelen ilhamı bırakıp da kitap ve sünnete göre amel ettiği takdirde bu ilhama uymadığı için sorumluluk yüklenmez. (İslam Akaidi-Lütfi Kazancı)
İslama göre ilham; bir şeyin sıhhatini bilme sebeplerinden değildir. İlham feyiz yoluyla kalbe bir mananın konulmasıdır. Mutasavvıflar ve Rafıziler, ilhamı bir ilim kaynağı olarak kabul ederler. Bu iddialarına delil olarak: “Sonra da, ona hem kötülüğü, hem (ondan) sakınmayı ilham eder ki..” (Şems:8)ayetini delil gösterirler. Aslında buradaki ilham, umumi manada kullanılmış olup, resuller ve kitaplar vasıtasıyla bildirme, demektir. (Akaid-Ömer Nesefi)
Keşf ile yeni bir akide sabit olmaz. Nasslardan farklı bir ziyadelik getirilmez. Ümmet için ibadet vesilesi olmaz. Sahiplerini tasdik etmekle, ümmet mükellef tutulmaz. (Ruh Terbiyemiz-Said Havva)
Keşf ile yeni bir akide sabit olmaz. Nasslardan farklı bir ziyadelik getirilmez. Ümmet için ibadet vesilesi olmaz. Sahiplerini tasdik etmekle, ümmet mükellef tutulmaz. (Ruh Terbiyemiz-Said Havva)
Evliyanın ilhamı başkaları için hiç bir surette delil oluşturmaz. Kendileri hakkında da ancak şeriate uygun olursa delil teşkil eder. (Nurul Envar ve Haşiyesi Kamerul Ekmardan) Velinin başkasını kendi ilhamina çağırması, kendi ilhamına göre davranmasını istemesi ve sahih olarak içtihad eden bir müctehidi –kendi ilhamı ile onun içtihadının hata olduğunu bilmiş olsa dahi- ictihadı ile amel etmekten alıkoymak istemesi caiz olmaz. (Lüknevi-Kamerul Akmar) Salikin, işin künhüne ulaşıncaya kadar, Hak ehli alimleri taklid etmesi, bunu kendisi için gerekli görmesi, keşfine ve ilhamına da muhalefet etmesi gerekir. Bu konuda alimlerin haklı olduğunu, kendisinin ise hata ettiğini kabullenmelidir. Çünkü alimlerin dayanağı, vahiy ile desteklenen, hata ve yanlıştan korunan peygamberlerdir. Onun keşfi ve ilhamı sabit hükümlere muhalif olması halinde hatadır, yanlıştır. Binaanaleyh, keşfi alimlerin görüşlerinden önde tutmak, gerçekte onun Allah’ın indirdiği kesin hükümlere tercih etmek demektir ki bu, hüsranının ve sapıklığın tâ kendisidir. (İmam Rabbani-186.mektup, Mustafa Sabri Efendi-Mevkıful Akl) (Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer)
Ebu Süleyman Darani “Hakikate ait vazı keşfi bilgiler, kırk gün süreyle kalbimi sarar, ben, iki şahid olmadan onların gönlüme girmesine izin vermem. O iki şahid Kitap ve Sünnettir.” Cüneydi Bağdadi: “Allah’a giden yol, ancak Resulullah’ın yaşadığı gibi yaşayan, O’nun sünnetini diri tutanlara açıktır.” Sehl b. Abdullah Tusteri: “bizim yolumuzun temel prensipleri yedidir. 1. Allah’ın kitabına sarılmak, 2. Allah’ın Resulünün sünnetine ittiba..” Sehl başka seferinde “Kitap ve sünnetin kabul etmediği her türlü vecd ve keşf batıldır.” Ebul Kasım Nasrabazi: “Tasavvuf, kitap ve sünnete sarılmaktır. Heva ve bidatleri terktir. Şeyhlerin yasakladıklarına saygıdır. Evrada sarılmaktır. Ruhsat ile amel etmeyi terktir.” Şahı Nakşibend hz.: “Bütün hallerinde ayağını emir ve nehy seccadesine koyasın. Sünnete bağlanıp, ameli yerine getiresin; taviz ve bidatlerden uzaklaşıp daima Allah Resülünün hadislerini rehber edinesin” derler. (Kamil Yılmaz Altınoluk Dergisi 123.sayı)
Evliyaya gelen ilham, helali haram, haramı da helal yapmaz, bir şeyi farz veya sünnet yapamaz. İlhamlar ve keşifler onları başkalarından üstün kılamaz, taklid boyunduruğundan kurtaramaz. İlham ve keşf başkası için hüccet değildir. Sufilerin sünnette yeri olmayan riyazet ve nefis mücadeleleri muteber bir şey değildir. Bu hususta onlara Hind, Yogi ve Brahmanları ile Yunan filozofları ortaktır. Oysa bu riyazetler onların sadece sapıklıklarını ve ziyanlarını artırmıştır. (Mektubatı Rabbani 55.31.221.mektup)
Sefihlerden bir cemaat, riyazat ve mücahede yollarını tercih ettiler. Ama enbiyanın yoluna intizam etmeden.. sırf sofiyyei ilahiyenin taklidine gittiler ki bunlar: her asırda enbiyanın tabilerindendir. Üstte anlatılan mana uyarınca, vakitlerinin safasına aldandılar. Rüyalarına ve hayallerine itimad ettiler. Hayal keşiflerini sair hallerinde dahi kendilerine mukteda eylediler. Böylelikle, kendileri delalete düştükleri gibi, başkalarını da dalalete düşürdüler. (Mektubatı Rabbani 435.mektup)
İmamın arkasında Fatiha okumak: Ebu Hureyre’den: “Rasulullah sav üç defa, tekrar ederek namazında Fatiha sıresini okumayanın namazı eksiktir, buyurdu” (Müslim, Malik, Nesai) Ebu Hureyre’ye: İmamın arkasında isek yine okuyacak mıyız diye soruldu. Ebu Hureyre: İçinizden okursunuz, karşılığını verdi.” Şu noktaya dikkat edelim: Hadisi dinleyen kişi imamın arkasında okuyacak mıyız, diye soruyor ve Ebu Hureyre içinde okuyacağını belirtiyor. Bu da gösteriyor ki, imamın arkasında okumama biliniyordu, meşhurdu. Ebu Hureyrenın kendis bile reddetmemiş, hadisi dinleyene, onu içinden oku, demiştir. İnsanın içinden okuması demek, kalbinde okuması demektir. Yani manaları zihinden geçirmektir. İçten okumak dil ile telaffuz anlamına gelmez. (Tartışmalar-Said Havva)
İmamların bazı hadislerle amel etmemelerinin sebepleri: Bu mazeretlerin hepsini üç kısımda toplayabiliriz: 1. Resulullah sav’in o sözü söylediğine inanmaması, 2. Bu sözle, söz konusu meseleyi kastetmiş olduğuna inanmaması, 3. Bu hükmün neshedildiğine inanmış olması. Bu üç kısımdan ise birçok mazeret sebepleri doğmaktadır. A. Hadisin müctehide ulaşmaması, b. Hadis müctehide ulaşmıştır ancak, onun nezdinde sabit (ve sahih) değildir, c. Müctehid ictihadıyla, diğer tariklerine bakmaksızın bir hadisin zayıf olduğuna inanırken, başka müctehidler ise onun aksine inanırlar, ç. Haberi ahad konusunda başkalarından farklı şartlar ileri sürerler, d. Hadisi unutmuştur, e. Müctehidin, hadisin söz konusu hükme delalet ettiğini bilmemesi. Bu son üç sebep İbni Teymiyye tarafından ilave edilmiştir, f. Müctehidin, hadiste, ilgili meseleye delaletin bulunmadığına kanaat getirmesi, g. Bu delaletin karşısında, onun kastedilmediğini gösteren bir başka delilin onunla çeliştiğine inanması, h. Müctehid bir hadisin zayıf olduğunu, ya mensuh olduğunu, yahut tevil götürürse tevil edildiğini gösteren ve ittifakla muarız olabilecek bir ayet, başka bir hadis veya icma gibi kuvvetli bir delil ile çeliştiğine inanır. (Sünneti Anlamada Yöntem-Yusuf el-Kardavi)
Harekeleri terkeden imam: İmam Nesefi “Bir mescidin imamı, okuduğu Kuranın harekelerine dikkat etmiyorsa, onun mescidini terketmekte bir beis yoktur, denilmiştir.” (Fetevayi Hindiyye)
İmamın maaşı: Raşit halifeler döneminde sadece imam ve müezzin tayin edilip onlara maaş ödenmekle kalınmıyor aynı zamanda fakihler, muhaddisler ve Kuran öğreticileri gibi dini konularda halkı irşad eden muallim ve müderrislere de düzenli maaşlar ödeniyordu. (Mevlana Şıblî-Asrı Saadetten) Hz. Ömer her şehre bir imam bir müezzin tayin ediyor ve bunlara hazineden hazineden aylık bağlıyordu. İbnül Cevzi de “Siretül Ömerey adlı eserinde” Hz. Ömer ve Hz. Osman, imamlara, müezzinlere maaş veriyorlardı” demektedir. (Devlet Siyaset İbadet Üçgeninde Cuma Namazı- Recep Çetintaş)
İmama sonradan yetişen kimse: Mesbuk, imama oturuş esnasında yetişirse, Sübhanekeyi okumaz, hemen tekbir alır, sonra da eğilerek oturur. Bahrur Raık’da da böyledir. Mesbuk akşam namazının son rekatına yetişmiş olsa –yetişemediği- iki rekati kılarken, oturmakla onların aralarını ayırır. Bu şekilde –akşam namazında- üç defa oturmuş olur. Ve –yetişemediği için kaza ettiği- her rekatte, Fatiha’yı ve zammı sureyi okur. Bu rekatlerden birinde, kıraati terk etmiş olsa namazı bozulur. (Fetevayi Hindiyye)
Mesbuk imama yetiştiği yerde imam kıraati gizli okuyorsa mesbuk Sübhanekeyi okur. Cehri okuyorsa okumaz; namaz sonunda ayağa kalkınca okur. Yetişemediği rekatları kaza eder. İmamla kıldığı rekatın son oturuşunda yalnız ettehiyyatüyü okur. (Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan)
İmamın yanlışını ikaz etmek: İmam birinci oturuşta oturmayıp kalkarsa, bu durmda, imamı ikaz için “sübhanallah” denilmez. Çünkü imamın geri dönmesi caiz olmaz. İmam kıyama yakın olduğu zaman, tesbihte faydalı olmaz. Bahrur Raık’ta da böyledir. (Fetevayi Hindiyye)
İmanın gizlenmesi: Amr b. Abese mekke döneminde Peygamberimize “sana tabi olurum” dedim, bana: “Sen bugün buna dayanamazsın, şimdilik çocuklarının yanına dön ve ne zaman benim ortaya çıktığımı öğrenirsen gel bana yetiş” dedi. Ben de müslüman olup çocuklarımın yanına döndüm. Peygamberimizin Medine’ye geldiğini öğrenince bende geldim. (İmam Ahmed, İbni SA’d, Müslim) (Hayatüs Sahabe-1)
İmsaktan hemen sonra sabah namazını kılmak: İmsak vaktinin girmesi ile yatsı vakti çıkmış, sabah vakti girmiş olur. Bu itibarla imsak vakti girince sabah namazı kılınabilir. (Diyanetten Günümüz Meselelerine Fetvalar)
İpek ve altın kullanmak: Hz. Peygamber sav, ipeği sağ eline ve altını sol elinde alarak; “Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haramdır” buyurmuşlardır. (Ebu Davud Libas, Nesai-Zineh, Ahmed) (Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman)
Erkeklerin elbiseleri üzerinde dört parmak eninde çizgi halinde ipek işlemeler haram değildir. Bu miktar ipeğe ruhsat verilmiştir. Ziyadesi haramdır. Çözgüsü ipek olup, argacı ipek olmayan elbisenin giyilmesinde bir beis yoktur. Argacı ipek olup, çözgüsü ipek olmayan elbisenin giyilmesi caiz değildir. (Mülteka Tercümesi-4)
İstihare: İstihareye yatılacak meseleler, iki tercih arasında muhayyer bırakıldığımız, hangisinin daha hayırlı olduğuna karar veremediğimiz meseleler olabilir. İslamın apaçık olan emir ve nehiylerini içeren meselelerde istihareye yatmak en açık ifadesiyle sapıklık ya da küfürdür. İnsanlar istihareye yattıkları meselenin cevabını uyuyorken görecekleri rüyada değil, uyanıkken okuyacakları Kuran’da aramaları gerekir. (Tartışılan Sorular-Mehmet Alagaş)
İstimnanın hükmü: Hanefi, Şafii ve Maliki mezheplerine göre haramdır. Hanbeli mezhebine göre ise zina korkusu olmazsa istimna etmek haramdır. (Fetvalar-Halil gönenç)
Müminun suresi 5-7 ayetlerini tefsir eden İbni Kesir istimnanın “haddi aşmak” olduğuna işaret buyurduktan sonra, İmam Şafii indinde bu fiilin haram olduğunu bildirmektedir. Resulullah sav “Elini nikah eden melundur” buyurduğu sabittir. Kitabul Fıkıh’ta el ile istimna büyük günahlardandır denilmiştir (El Ceziri) Zina korkusu olursa ya derhal evlenmeli ya da oruç tutulmalı. (Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu)
İslami hükümlerin gizlenmesi: İslami hükümlerin mükellefe ulaştırılmasının fitneye medar olacağına inanmak büyük bir zulümdür. Resuli Ekrem sav’in “Allahu Teala cc bildiği şeyden sorulup da gizleyen kimseyi kıyamet gününde ateşten bir gemle gemleyecektir. (Ebu Davud) İslami Hükümlerin, meşru bir mazeret yokken insanlardan gizlenmesi büyük bir zulümdür. Hatta gizleyenlerin lanete müstehak olacakları kat’i nasla bildirilmiştir. Nitekim Kuran’ı Kerimde “Hakikat indirdiğimiz apaçık ayetlerimiz ve doğruyu biz kitapta insanlara onu pek aşikâr bir surette bildirdikten sonra gizleyenler yok mu? İşte onların hali! Onlara hem Allahu Teala lanet eder, hem de lanet etmek şanından olanlar lanet ederler” (Bakara:159) (Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu)
İş elbisesi ile namaz: Namazın şartlarından birisi de necasetten taharettir. Kan, idrar, şarap, dışkı ve benzeri necasetler, namaz kılacak kişinin elbisesinde, bedeninde ve namaz kılacağı yerde kesinlikle bulunmamalıdır. Kişinin iş elbisesinde bu tür pislikler yoksa namazın sıhhati yönünden, temiz hükmündedir. İşin cinsine göre iş elbisesinde bulunan badana, boya, madeni yağlar, pas, kir ve benzerleri namazın sıhhatine mani değildir. Ancak kişi, camiye veya mescide gidecekse temiz elbise giymesi Kuranı Kerim’in emridir. (Diyanetten Günümüz Meselelerine Fetvalar)
İşçinin yol açtığı zararın tazmini: Hanefi ve Maliki de dahil bütün müslüman hukukçular, belli bir ücretle belli bir zaman periyodunda istihdam edilen bir işçinin mallara kasden ve bile bile zarar verdiği ispat edilmedikçe, hukuken para cezası verilemeyeceği hususunda ittifak etmişlerdir. (Siret Ansiklopedisi-2)
İş yerinde namaz ve patronun izni: İşçinin mesaisini su-i istimal etmemesi kaydıyla işveren bilhassa farz ve vacip namazların kılınmasından işçisini men edemez. Çünkü Allah’a isyan konusunda mahluka itaat yoktur. Aksi halde işçinin, ibadetini yapabileceği başka bir iş bulması gerekir. (Diyanetten Günümüz Meselelerine Fetvalar)
Şarih “ücretle çalışana da Cuma farzdır” dediğine göre iş sahibi onu Cuma namazından men edemez. Bu husustaki iki kavilden biri budur. Metinlerin zahiri de buna şahiddir. (İbni Abidin-3)
İtikaf: Namazı beklemek, ilimle uğraşmak veya buna benzer bir sebeple mescidde oturan kimsenin, itikafa niyet etmesi gerekir. Çünkü süresi az dahi olsa itikaf sahihtir. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
İzinsiz meyve yemek vb: Aralarındaki dostluk vs dolayı razı olacağını bildiği bir kimsenin mülküne izinsiz girmek caizdir. İzin meselesi sadece mülke girmeye de mahsus değildir. Hayvanına binmek, aletinden istifade etmek, yemeğini veya meyvesini yemek yahut alıp evine götürmek vs hep aynı hükümdedir. İbni Abdilber’in dediği gibi bu durumda dostunun memnun kalacağını bilmek şarttır.(Sahihi Müslim Tercümesi 1-Ahmed Davudoğlu)
|