Nafile namaz ve cemaat: Daha açık söylemek gerekirse her hangi bir nafile namazı kılmak, Kuran okumak veya Allah’ı zikretmek gibi ibadetler için cemaat halinde bir araya gelmek, arasıra olduğu takdirde çok iyi bir şeydir. Nitekim elimizde Rasulullah sav “Zaman zaman cemaatle nafile namaz kıldığını”, “Aralarında katıldığı sahabileri Kuran okuyan bir arkadaşlarını dinlerken bulunca, kendisinin oturup onlarla birlikte okunan Kuran ayetlerini dinlediği” ile ilgili güvenilir belgeler (hadisler ve sahabi rivayetleri) vardır. Yine “sahabilerin bir araya gelince aralarından birinden Kuran okumasını istediklerini ve hep birlikte okunan Kuranı dinlediklerini ve Rasulullah sav’in sözlerini inceleyen veya Allah’ın adını zikreden guruplardan övgü ile bahsettiği de kesindir. Aşağıdaki hadis bu övgülerin iyi bilinen bir örneğidir: “Her hangi bir grup, Allah’ın evlerinden birinde toplanır da aralarında Allah’ın kitabını okur ve müzakere ederse mutlaka kendilerini Allah’ın rahmeti çepeçevre kuşatır, kalplerine huzur iner, melekler etraflarını sarar ve Allah onlardan yanındakilere (meleklere) övgü ile bahseder.” (Müslim Zikir:11) Yalnız şeriatin emrettiği cemaatli ibadetler dışında haftadan haftaya, aydan aya ve yıldan yıla tekrarlanan cemaatli toplantılar düzenlemeye gelince, bu davranış beş vakit namaz, Cuma namazı ve bayram namazlarını kılmak üzere bir araya gelen cemaatlere benzer ki, böyle bir şey sonradan ortaya çıkarılmış bir bidattır. Bu yüzden şeriatımız “sünnet” olan cemaatli toplantılar ile “adet haline getirilmiş” cemaatli toplantıları bir birinden ayırmıştır. Gerek Ahmed-i Hanbeli ve gerekse diğer mezhep imamları nass’a dayanan bu ayırımı önemle vurgulamışlardır. Nitekim Ebu Bekir Hilal “kitabül Edeb” adlı eserinde İshak b. Mansur Kevsec’in, Ahmed İbn Hanbeli’ye “Bir gurup müslümanın bir araya gelerek hep birlikte el kaldırıp Allah’a dua etmeleri sence mekruh mudur?” diye sorduğunu ve İmam’dan “Sık sık olmamak ve önceden kararlaştırılıp toplanmış olmamak şartı ile kardeşlerinin böyle yapmalarını mekruh görmüyorum” şeklinde cevap aldığını belirtmektedir. (İbni Teymiye-Bidatlar)
Nafile namazları iki, üç kişinin cemaatle kılmalarında ihtilaf vardır. Ama imamdan başka cemaat dört kişi olduklarında ihtilaf yoktur, yani mekruh olmasında ittifak vardır. Fukaha “Nafile namazın cemaatle kılınması mekruh olduğundan Regaib, Beraat, Kadir gecesi namalarında imama uymanın mekruh olduğunu tasrih etmişlerdir. (Mülteka Tercümesi-1)
Ayakkabı ile namaz: Ayakkabısı temiz olan kimse diğer vakit namazlarını ayakkabı ile kılabildiği gibi cenaze namazını da kılabilir. (Halil gönenç)
İnce elbise ile namaz kılmak: İnce elbise ile namaz kılmak caiz değildir. Mesela kadının saç rengini gösteren ince tülbent ile başını örtüp namaz kılması sahih değildir. (Fetvalar-Halil Gönenç)
Kısa kollu gömlekle namaz kılmak: Erkeğin kısa kollu gömlekle namaz kılması sahihtir. Ancak kısa kollu gömlek ile gezmek veya namaz kılmak memlekette adet değilse böyle bir gömlekle namaz kılmak doğru değildir. (Fetvalar-Halil Gönenç)
Namaz ve ateş: Mum kandile karşı yanar vaziyette ve keza yanan ateşe karşı namaz kılmak mekruh değildir. Zira mecusiler ancak kor halindeki ateşe taparlar. Yanan ateşe tapmazlar. (İbni Abidin-2)
Namazların birleştirilmesi: En iyisi fakihlerin ihtilafından kurtulmak için ve Peygamberimizin bu birleştirme işine devam etmemesine binaen iki namazı cem etmemektir zira cem etmek daha iyi olsaydı, peygamberimiz seferde kısalttığı gibi bunu da devamlı yapardı. Kılınmasına kail olanlar sefer hali, yağmur vb kar, soğuk hava gibi durumlar, Arafat ve Müzdelife’de bulunma halinde müttefiktir. Malikilere göre hastalarda ilk farzı vaktin son cüzünde, ikinci farzı vaktin ihtiyarı olan ilk cüzünde kılabilirler. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
"Namaz mü'minlere vakitli olarak farz kılındı" âyet-i celîlesi gereğince, her namazın vaktinde kılınması farz-ı ayındır. Bu sebeble iki vakit namazını bir vakit içinde kılmak (ki fıkıhta buna Cem'-i Salâteyn denir) Hanefî mezhebine göre câiz olmaz. Zira, iki vakti bir arada kılmak, ya birini vakti girmeden kılmak (takdim) veya vakti çıktıktan sonra kılmak (te'hir) yoluyla olur. İkisi de sahih değildir. Vakti girmeden namaz kılınmaz. Namazı vaktinden sonraya bırakmak da câiz değildir. Edâ yerine geçmez.
Bu kaidenin yalnızca hacılara has olmak üzere iki istisnası vardır.
Biri, Arafat'da takdim cem'i,
Diğeri, Müzdelife'de te'hir cem'i.
Çünkü Peygamber Efendimiz buralarda namazlarını iki vakti birleştirerek kılmışlardır.
Arefe günü Arafat'da ikindi olmadan öğlenin farzından sonra ikindi namazı kılınır. Büyük bir cemaatla imamın arkasında kılınan bu namaz için, tek ezan ve biri öğle, diğeri ikindi için olmak üzere iki kamet okunur. İki namaz arası böylece ayrılmış olur. Arada nâfile ve sünnet namazları da kılınmaz.
Bu namazı büyük cemaatle, imam arkasında kılmak zarureti İmam-ı A'zam'a göredir.
İmameyn, hacının tek başına da cem' yapabileceği görüşündedir.
Müzdelife'de ise, o günün akşam namazı yatsı namazı ile birlikte yatsı vaktinde, tek ezan ve tek kametle kılınır. Burada her iki namazın vakti de girmiş olduğundan ikinci namaza başlandığını bildirmek için ikinci kamete ihtiyaç görülmemiştir.
İmam-ı Şâfiî'ye göre, yolculukta öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarını hem takdim, hem de te'hir suretiyle birlikte kılmak câizdir. (İslam İlmihali-Mehmed Dikmen)
Yolculuk hali dışında belli mazeretler sebebiyle namazların ikişer ikişer birleştirilerek kılınmasının cevazı da çoğunluk tarafından benimsenmiştir. İnsanların öyle işleri vardır ki, belli bir zaman süresince onu bırakmaları mümkün değildir. Bırakıldığında mala, cana, maddi ve manevi bakımdan önemli olan menfaate zarar söz konusudur. İşte böyle durumlarda namazların, birincisinin veya ikincisinin vaktinde, birleştirilerek kılınması caiz görülmüştür. (Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman)
Namazı bozan sesler: Ohlamak, gülmek, ağlamak, inlemek. Bu dört halin her birinde, iki harf meydana gelmesiyle anlam taşımasa bile namaz bozulur. (ah, uf gibi) (Büyük Şafi İlmihali)
Namaz ve çamur: Yolda giden kimsenin elbiselerine çamur sıçrayıp kirletse elbisesini yıkamadan namaz kılması caizdir. (İbni Nüceym) (Fetvalar-Nevzat Akaltun)
Caddenin çamuru, pis şeyin buharı, hayvan pisliklerinin tozu, köpeklerin gezdiği yer ve damladığı yerler kapta belli olmayan kirli suyun sıçraması afv edilmiştir. Çamur, insan fışkılarıyla karışık bile olsa afv edilmiştir. En makûlü çamur çok olursa namaza manidir demektir. Çamurlu yerlerden işine gidip gelenler müstesnadır. (İbni Abidin-1)
Namaz ve imâ: Bir kimse eğer başı ile imâ yapmaya gücü yetmezse, namazı tehir edip gözleri veya kalbi veya kaşları ile imada bulunmaz. Yatarak yahut yaslanarak ima edemeyecek derecede hasta olan kişiden namaz düşmez, namazlarını sayısı çok da olsa kazasının manasını anlayacak derecede şuuru yerinde ise kazasını yapmak gerekir. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
Namazın kaçması ve teyemmüm: Bazıları: “Vakit namazını kaçıracağından korkan kimse teyemmüm eder” der. Halebi “Teyemmüm edip kılmak, sonra kaza etmek daha ihtiyatlıdır” diyor. (İbni Abidin-1)
Namaz ve kadının saçı: Kadın saçını gösteren tülbent ile namaz kılamaz. (H.Gönenç ve Celal Yıldırımdan) (Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan)
Namaz ve karanlık: Karanlıkta namaz kılmak sahih ise de ışık yakmak mümkünken karanlıkta namaz kılmak birkaç bakımdan mekruhtur. Işık, asgari secde yerini gösterecek kadar olmalıdır. (Fetvalar-Nevzat Akaltun)
Namaz kılanın önünden geçmek: Derler ki: Namaz kılanın önünden geçmek, eğer namaz kılan ile geçen arasında bir hail (engel) bulunmaz ve geçen kimse namaz kılanın secde edeceği yerden geçer ve namaz kılanla geçenin azaları birbirlerine muhazi olursa günahtır. (Hidaye Tercümesi)
Safta boş yer bulunursa mescide giden kimse orayı doldurmak için namaz kılanın önünden geçebilir. Bir kimse namaz kılanın önünden geçmek isterse elinde birşey bulunduğu takdirde onu namaz kılanın önüne koyar. Sonra geçer ve o şeyi alır. İki kişi geçmek isterse, biri namaz kılanın önünde duru. Diğeri geçer. Öteki de öyle yapar. İki kişi birbirleri hizasında geçerlerse (diklemesine) namaz kılan tarafında olan günahkar olur. (İbni Abidin-2)
Namazdaki mekruhlardan: Tek ayak üzerinde durmak, abdesti sıkışıkken namaz kılmak, namazın fiillerini imamla aynı anda yapmak da mekruhtur. Saftan ayrı durmak, saf arasında açıklık bırakmak mekruhtur, aşağıda olursa değildir. Namazda secdede kolları yere yatırmak mekruhtur. Başın üstünde veya önünde, sağında, solunda bulunan bir resme doğru namaz kılmak da mekruhtur. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
Namazda niyet: Niyet mana itibariyle kasıt demek ise de, burada kişi hangi namazı kılmak istiyorsa kalbinde o namazı kasdetmesi gerekir. Eğer kişinin kalbinde böyle bir kasıt yok ise, diliyle söylemesinin hiçbir yararı yoktur. Eğer kişi imama uyarak namaz kılıyorsa, ayrıc imama uyma niyetini de getirmesi gereklidir. (Hidaye Tercümesi)
Namazın rekatında şaşırırsan: Sık sık böyle oluyorsa düşünerek bir neticeye varır ve geri kalanı tamamlar. Düşünerek bir neticeye varamıyorsa, kendini en az bir rekat kılmış kabul eder ve diğer rekatları da onun üzerine ilave ederek namazını tamamlar. (Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi)
Namazdaki selamlar: Hanefilere göre namaz, birinci selamda “aleyküm” kelimesinden önce selam sözünü söylemekle son bulur. İmam iki kere selam vermekle sağında ve solunda bulunan melek, insan ve cinlerden müslüman olanlara selam vermeye niyet eder. Selam sözünü çok uzatmamak ve seri okumakta sünnettir. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
Namazdan sonraki musafahalaşma: Bazı namazlardan sonra cemaatin toplu halde tokalaşmaları sünnet değil bidattir. Nevevi ve İbni Abdisselam gibi bazı alimler “bidat olmakla beraber, mubahtır yapılabilir” demişlerdir. Ancak Aliyyül Kari haklı olarak bu ifadeyi reddetmiş ve “sünnet olan musafaha karşılaşan iki müslümanın, ilk karşılaştıklarında yaptıkları tokalaşma olduğuna göre buna uymayan bir şekilde ve namazdan sonra toplu musafaha çirkin bir bidattir” demiş, Ebu Davud şarihi Şemsülhak’da ona katılmıştır. Hz. Peygamber ve sahabe devrinde, böyle bir uygulama mevcut değildir. (Şemsülhak-Avnul Mabud, Münavi-Feyzül Kadir, Ayni-Umdetül Kari) (Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman)
Namazların arkasından namazın bir gereği gibi görülerek yapılması ve terkedildiğinde kınanmayı gerektiren bir adet halini alması bidattir ve terkedilmesi gerekir. Yoksa musafaha namazın arkasından da yapılır önünden de yapılır. (Nevevi-Feteva) (Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer)
Namaz surelerini bilmeyenin namazı: Zarureten “Allahu Ekber, Elhamdülillah veya Sübhanallah” lafızlarından hangisine gücü yetiyorsa veya bunların hepsini hatta yine Kurandan olmak şartıyla başka tesbih ve duaları ekleyerek okuyabilir. Bir adam Resulullah’a gelerek: “Benim Kuran’dan birşey okumaya gücüm yetmiyor. Bu konuda bana bir şeyler öğretemez misiniz? Dedi. Bunun üzerine Resulullah sav buyurdu ki: “De ki, Subhanallahi vel hamdulillahi ve La ilahe illallahu vallahu ekber ve La havle vela kuvvete illa billahil azim” Adam dedi ki, Ey Allah’ın Rasülü bunlar Allah için bana bir şey yok mu? Rasulullah da buyurdu ki: De ki: Allahümme irhamni verzukni ve afini vehdini” bunun üzerine adam kalkarken elleriyle de böyle dedi. Rasulullah da bu adam iki elini de hayırlarla doldurdu, dedi” (Ebu Davud, Nesai) (İslamda Meseleler ve Çözümleri-Ziya Eryılmaz)
Namazın terki: Hz. Ali ra “Kim namazı terkederse kafirdir” İbni Abbas ra “Kim namazı terkederse kafir olur” İbni Mesud “Namazı terkeden kişinin dini olmaz. Cabir b. Abdullah ra “Kim namazı terkederse kafir olmuştur.” Ebu Derda ra “Namazı olmayanın imanı da olmaz.” Hafız Munziri de bu eleştirileri naklettikten sonra şöyle der: Sahabelerden bir kısmı ve onlardan sonra gelen tabiinler, vakti çıkıncaya kadar bekleyip, namazını kasden kılmayanın kafir olduğunu söylemişlerdir. Bu tabiinler ve sahabeler şunlardır: Ömer b. Hattab, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Abbas, Muaz b. Cebel, Cabir b. Abdullah, Ebu Derda ra. Sahabelerin dışında Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahaveyh, Nehai, Hakem b. Uteybe, Ebu Davud, Ebu Şeybe, Züheyr b. Harb vs (Tergib vet Terhib’den) İmam İbni Teymiyye namaz kılmayan hakkında şunları söylemiştir: Namaz kılmayan bir kimseye selam vermek ve davetine icabet etmek doğru olmaz.” Müslüman bir babanın kızını namaz kılmayan bir kişiyle evlendirmesi caiz değildir. Herhangi bir kuruluş sahibinin namaz kılmayan bir insana iş vermesi de doğru değildir. (Çağdaş Meselelere Fetvalar- Yusuf el-Kardavi)
Bir kimse kendisine namaz kıl diyene, bekle Ramazan gelsin de kılarız derse kafir olur. Bir kimse, kendisine namaz kıl diyene, bu işi kim sonuna kadar götürebilir veya sen kıldın da ne kazandın, ne kâr elde ettin derse kafir olur. Bir kimse namazı kasden terkederse, kazaya hiç niyet etmez, azabdan korkmazsa kafir olur. Çok namaz kıldım, çok Kuranı Kerim okudum felaketler benim üzerimden kalkmadı diyen kafir olur. (Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi) Hülasa kitabında, namazı ve cemaati terk edenin şehadeti kabul edilmez, denmiştir. Namaz kılmayan bir kadını boşamak en uygun bir davranıştır. Namaz kılmayan kimse, kılıyorum kılıyorum bir şeyim artmıyor, bu iş nefsime çok uzun geliyor diyen kimse kafirdir. Daha zamanı var, daha ben bekarım diyen kimse kafir olur. (Gümüşhanevi)
İbni teymiyye’den: “Namazı terk edenlerin kafir olduğuna hüküm verilir. Selefin çoğunluğunun ve Maliki, Şafii mezhebine mensub bir gurup ile Ahmed b. Hanbel’in mezhebine mensub bir kesimin görüşü de budur” (İman ve Tavır- Beşir Eryarsoy)
Ömer ra.den: “Minber üzerinde” –Namaz kılmayan kimse müslüman değildir.” (Kenz) (Hayatüs Sahabe-3)
Allah’a imandan sonra namazın ibadetlerin en şereflisi ve en kıymetlisi olduğuna Enam suresinin 93.ayeti dikkat çekmektedir. Baksana, namaz hariç, zahiri ibadetlerden hiçbirisi hakkında "iman ismi kullanılmamıştır. Nitekim Cenabı Hak “Allah imanınızı, yani namazınızı, zayi edecek değildir. (Bakara: 143)buyurmuştur. (Tefsiri Kebir-Fahruddin Razi)
“Her kim şu beş vakit namazı muhafaza ederse, namazı onun için kıyamet günü nur olur, burhan ve necat olur. Her kim de beş vakit namazı muhafaza etmezse, kıyamet günü onun için ne nur olur ne de burhan ve necat olur. Kıyamet günü Karunla, Hamanla, Firavunla ve Übey İbni Halefle beraberdir.” (Müsned, Darimi, İbni Hibban)
Hanefilere göre tembellik ederek namazı terkeden kişi fasıktır. Böyle bir kişi hapsedilir ve tevbe edip namazını kılıncaya kadar vücudundan kan çıkacak şekilde dövülür. Ya tevbe edip namazını kılar veyahut hapishanede ölür gider. (Dürrül muhtardan) Namazı terkeden kişinin mutlaka cehenneme gideceğinde asla şüphe yoktur. İslam devletinin bulunduğu yerde kelimei şehadet getirerek mümin olduğunu ibraz eden bir kişi namaz kılmak zorundadır. (Devletsiz İslam-Mehmed Göktaş)
Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işitmiştir "Kişiyle şirk arasında namazın terki vardır." Müslim, İman 134, (82); Ebu Dâvud, Sünnet 15, (4678); Tirmizî, İman 9, Metin Müslim'in metnidir. Tirmizinin metni şöyledir: "Küfürle îman arasında namazın terki vardır."
Tirmizî ve Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Kulla küfür arasında namazın terki vardır." Tirmizî, İman 9, Ebu Dâvud, Sünnet 15, İbnu Mâce, Salât 77,
Abdullah İbnu Şakik merhum anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâb'ı ameller içerisinde sadece namazın terkinde küfür görürlerdi." Tirmizî, İman 9,
Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardır: "Kulla şirk arasında sadece namazın terki vardır. Onu terketti mi şirke düşmüş demektir." (İbni Mace)
Farz olduğunu kabul etmekle beraber, yapılışını ağır, hakir görürse ve terk ederse hükmü hakkında hukukçular farklı görüştedirler. Ebu Hanife’ye göre, her namaz vaktinde dövülür, öldürülmez. Hanbeli’ye göre kafir olur, bu sebeple de öldürülür. Şafi’ye göre, terk ile kafir olmaz, öldürülmez, dayak da atılmaz, mürtedde olmaz. Tevbe etmesi istenir, tevbe eder ve yapacağına söz verirse ceza terk edilir ve kılması emredilir. İnsanların huzurunda kılmaya zorlanmaz. Tevbe etmez, kılacağını da söylemezse o zaman Şafinin bir görüşüne göre terk sebebiyle öldürülür. Bir görüşüne göre de 3 gün sonra öldürülür. Kılıçla öldürüleceği belirtilir. Ebu Abbas b. Süreyc’e göre sopa yerken belki tevbe eder diye sopayla öldürülür. Orucu terk edenler, ramazan boyunca yeme ve içmeden alıkonulur, hapsedilir. Tazir cezası uygulanır. Borcunu ödemeyenlerden imkanı varsa vereceği miktar zorla alınır, özrü varsa hapsedilir. Şayet güç durumda ise imkan buluncaya kadar beklenir. (Ahkamus Sultaniyye-İmam Maverdi)
Rasulullah sav: “Rukû’u olmayan dinde hayır yoktur.” (İmam Ahmed, Ebu Davud)
“Kişi ile küfür arasında namazı terketmek vardır.” (Müslim) Eğer bir kişi namazın farzıyyetine inandığı halde, ancak tembellik veya ihmalkarlıkla namazı terk ediyorsa; yine hakim tarafından tevbeye ve namaz kılmaya davet edilir. Bu davete icabet etmezse, öldürülmesi vaciptir. Ancak, öldürüldükten sonra müslüman olarak kabul edilir. (Büyük Şafii İlmihali)
“Bizimle onlar arasındaki sözleşme namaza dayanır. Kim namazı terkederse kafir olur.” (Tirmizi, Nesai) “Kim ikindi namazını terkederse, iyi amelleri siliniverir.” (Buhari, Nesai) Abdullah İbni Mesud diyor ki: “Aramızda namazdan geri kalanların mutlaka münafık olduklarını gördüm. Onun münafıklığı mutlaka ortaya çıktı.” Allah cc: “Hiç şüphesiz namaz, kalplerinde Allah korkusu olanlardan başkalarına ağır gelir. Onlar ki, Rablerinin huzuruna varacaklarını hesap eder ve kesinlikle O’na döneceklerini bilirler (Bakara: 45-46) peygamberimiz “Kulun kıyamet günü hesaba çekileceği ilk amel namazdır. Namazı eksiksiz olursa felaha ve başarıya ermiş, eğer bozuk çıkarsa, aldanmış ve hüsrana uğramış olur. Eğer kulun farz namazlarında eksiklik bulunursa yüce Allah “Bakın bakalım, bu kulumun amel defterinde nafile namaz var mı?” buyurur ve farz namazlardaki eksiklikler nafile namazlarla tamamlanır. Arkasından diğer amelleri ile ilgilii sorgusu da aynı şekilde yapılır.” (Tirmizi) (İslam-Said Havva)
Bir hadisi şerifte buyuruluyor ki: “Taammüden (kasıtlı olarak) bir kimse, bir vakit namazını kazaya bırakırsa, cehennemde seksen bin sene kalacaktır.” (Mektubatı Rabbani 266.mektup)
“Enbiyadan sonra kötü nesiller ona halef oldular ki onlar namazı zâyi ettiler ve şehevatı nefsiyelerine ittiba ile doğru yoldan çıktılar. Binaanaleyh onlar yakında cehennem ateşine mülaki olurlar.” (Meryem:59) buyurulmuştur. “Gayy” cehennemde sırf şerden ibaret olan bir deredir ki o dereden cehennemin diğer dereleri istiaze ederler ki bu derece şehviyatı nefsiyyelerine tebeiyetle günahı kebair işlemeğe musır olup namazlarını da zayii ve terk edip kılmayanlar muazzep olacaklardır. “Ashabul yemin sorarlar ki “Sizi cehenneme hangi ameliniz soktu?” Onlar biz namaz kılanlardan olmadık. Fukaraya yemek yedirenlerden olmadık ve biz bâtıla dalanlarla bâtıla dalardık ve hatta bize ölüm gelinceye kadar kıyameti yalanlardık dediler.” (Müddessir:40-48) (M. Sami Ramazanoğlu Altınoluk Dergisi 131.sayı)
Huzeyfe ra demiştir ki: “Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey huşu en son kaybedeceğiniz ise namazdır.” (Asrı Saadette İslam-1)
Umursamayarak, yani tembelliğinden dolayı kasden terk eden fasık olur ve namaz kılıncaya kadar hapsedilir. Bazıları kan akıncaya kadar dövüleceğini söylemişlerdir. İmam Şafi’ye göre bir tek namazdan dolayı haddi şeri (ceza) olmak üzere öldürülür. Bazıları kafir olduğu için öldürüleceğini söylemişlerdir. (Metinden) Kan akıncaya kadar dövülür diyen Mahbubi’dir. Zira o şöyle der: Aralarında Zühri de bulunan bir takım ulema öldürülmeyeceğini, fakat tazir edileceğini ve ölünceye kadar yahut tevbe edinceye kadar hapis edileceğini söylemişlerdir.” İmam Malik ve İmam Ahmed’in mezhepleri de öldürmektir. İmam Ahmed’den bir rivayete göre kafir olduğu için öldürülür. Hanbelilerin cumhuruna göre muhtar olan kavil budur. (İbni Abidin-2)
Namaz tesbihatının yapılışı: Namazdan sonra yapılan zikir ve duanın sessiz yapılması sünnettir. Çünkü Saadet asrında ve Hulefai Raşidin zamanında zikir ve dua sesli yapılmazdı. Ancak cemaat cahil olursa öğreninceye kadar seslice, öğrendikten sonra gizlice yapılmalıdır.(Fetavai Kübradan) (Halil Gönenç)
Ayetel Kürsi, İhlas ve Muavvazeteyn okuyup sonra tesbih edilir. Bugün sadece Ayetel Kürsi okunuyor, bu sünnete uygun değildir. Sureleri okuduktan sonra tesbihe üflemek bidattır. Namaz sonu zikirleri tesbih aletiyle yapılabileceği gibi, parmak ya da parmak boğumlarıyla da yapılabilir. Peygamberimiz parmakla saymanın efdaliyetine işaret etmiştir. (İbni Abidinde) Cemaat halinde tesbih duaları yapılmaz. (Hindiyyeden) Yapılan zikir ve duanın sessiz yapılması sünnettir. Ancak cemaat cahil olursa öğreninceye kadar seslice yapılabilir. Tesbih dualarını herkesin ayrı ayrı söylemeleri sünnettir. Bunun yerine başkalarının söylemesi bidattir. (Din Görevlisinin El Kitabı-Mevlüt Özcan)
Namaza yetişme ve teyemmüm: Maliki mezhebine göre, beş vakit namazın farzları, abdest veya gusül alındığında gecikecek, teyemmüm ile kılındığında geçmeyecekse, vakit bu derecede sıkışmış bulunursa teyemmüm ile kılınır, sonra da yeniden kılınması gerekmez. (Fıkhul Mezahib) Bugün Malikilerin ictihadını tercih etmek gerekir. Çünkü namazların kazasını edasına denk tutmak mümkün değildir. Vaktin gusül veya abdest için yeterli olmaması bir imkansızlık ve darlıktır, teyemmümde işte bu gibi darlıkla sebebiyle meşru kılınmıştır. (Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman)
Namazda uzvun ¼’inin açılması: Hanefilere göre namazda iken, herhangi bir avret yerinin dörtte biri kendi tesiri olmaksızın açılır ve bu bir rükün eda edecek kadar sürerse namaz fasit olur. Eğer kendi tesiri ile açılırsa namaz o anda batıl olur. (İslam Fıkhı Ansiklopedisi-Vehbe Zühayli)
Nazarlık: İslam uleması “İsabeti Ayn”ın (göz değmesinin) hak olduğu hususunda müttefiktir ancak bunu nazarlık önleyebilir mi? İşte bu suale “evet” demek mümkün değildir. Çünkü tevhid akidesini parçalar. Nazar boncuğu ve nazarlık takmak bidattir, derhal terkedilmelidir. Resuli Ekrem sav’in üzerinde nazarlık bulunan bir kişinin beyatını kabul etmediği muteber kaynaklarda yazılıdır. (Fıkhi Meseleler-Yusuf Kerimoğlu)
Ahmed bin hanbel, Ukbe b. Amir’den merfu’ olarak rivayet etmiştir: “Kim boncuk asarsa, Allah onun işini bitirmez. Kim katır boncuğu takarsa Allah onu korumaz” Diğer bir rivayette: “Boncuk takan şirk koşmuş olur”buyurulmuştur. Boncuk takmanın anlamı, bunun bir hayrı celbettiğine veya bir şerri defettiğine kalbin inanmasıdır. Bu kesinlikle şirktir. (Tevhidin Hakikati-Yusuf el-Kardavi)
Necaset: Eti yenen kuşlar müstesna diğerlerinin pisliği necistir. Ancak tavuk, ördek, kaz gibi hayvanların kokusu çirkin olan pisliği, necaseti galizadır. (Ehli Sünnet İtikadı-Gümüşhanevi)
Havada tersleyen (işeyen) kuşlardan, eti yenenlerin fışkısı temiz, yenmeyenlerin hafif necasettir. Koyun, keçi ve sığırın fışkıları ğaliz necasettir. (İbni Abidin-1)
Vücuttan çıkan ince cerahat elbise veya vücuda el ayası kadar bulaşmadıkça namaza mani değildir. (Fetavayi Behçe) (Fetvalar 2-Nevzat Akaltun)
Nema ödemeleri: Memurun rızasına bakılmaksızın kendisinden kesilen para onun hakkıdır. Bu para yine onun rızasına bakılmaksızın bankalarda işletilmekte, faize verilmekte veya devlet tarafından faizle kullanılmaktadır. Memur kendisine zaman zaman verilen ve adına faiz denilen meblağı alıp bir yere kaydettikten sonra istediği gibi sarfeder ve bunu devletin kestiği ana para olarak kabul eder (bu niyetle alır ve harcar) faiz diye ödenen meblağlar, kendisinden kesilen para meblağına ulaşınca, bir de geçen zaman içinde paranın ne kadar değer kaybettiğini hesaplar (enflasyon miktarını) veya hesaplattırır. Rızası dışında kesilen para kendisine ödenirken, kesildiği günün değeri üzerinden ödenmelidir, bu fark memurun hakkıdır. (Helaller ve Haramlar-Hayrettin Karaman)
İslama göre faiz olmayan bir muameleye başkaları faiz dese de o faiz olmaz. Faiz ya da faiz şüphesi taşıyan para yenmemeli, faiz olduğu söylenmeden bir hayır ya da –varsa- aslında alınmaması gerektiği halde alınan vergilere verilmelidir. Faiz; mubadeleli akitlerde taraflardan birisi için şart koşulan karşılıksız fazlalıktır. Nema da karşılıklı yapılan bir anlaşma yoktur. Zorunludur. Kesintiyi yapan da fazlalığı veren de devlettir. Bu uygulamada karşılıksız bir fazlalık yoktur. Devlet çalıştırdığı paranın bir miktarını tasarruf sahibine veriyorsa bu zaten faiz olmaz. Çalıştırma olmadan sadece faiz olarak verilse, değer kaybından dolayı ortada bir fazlalık olmaz ve yine faiz olmaz. Sonuç olarak nema faiz değildir, bunda faiz şüphesi de yoktur. Herşeye rağmen şüphe edenler, en azından kendilerinden kesilen kadarını tamamlayıncaya dek alırla. Adı ne olursa olsun kendi paralarını almış olurlar. Şüphe olsa bundan sonrakilerinde olur. O kadarını da zaten vermiyorlar. (Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer)
Politikacıların zorunlu tasarruf adını verdikleri hadise, islam fıkhı açısından gasp hükmündedir. Bu kesintilerin hak sahiplerine, aynen iade edilmesi gerekir. Fakat İtimad Senedi hükmünde olan Türk lirasının “değeri ölçme” ve “değeri koruma” açısından içinde bulunduğu hal malumdur. 1987 yılında yapılan kesinti miktarının, satın alam gücü ile bugünkü verilen miktarın gücü, aynı değildir. Fakat satın alma gücündeki değişim nedir? Sualine verilecek cevap meçhuldür. Zira resmi enflasyon rakamları, gerçeği ifade etmemektedir. Adil olan bir “ehli hibrenin” tespiti de söz konusu değildir. Bu durumda Resuli ekrem sav’in “Helal açık (ve belli), haram da açık ve bellidir. Bunların arasında birtakım şüpheli şeyler vardır ki, ,insanların çoğu bunların helal veya haram olduğunu bilemezler. Şüpheli şeylerden sakınan kimseler, dinini ve ırzını korumuş olurlar” (Buhari-Müslim) buyurduğunu dikkate alıp, nema denilen şüpheli kısımdan sakınmak gerekir. Zorunlu tasarruf adı altında sizden kesilen miktarı aynen almanızda bir mahzur yoktur. Zira bu kendi malınızdır. İşverenden kesilen miktar ise (rızası olmadığı için) şüphelidir. Nema denilen kısım için de, şüpheli kazanç diyebiliriz. Bunun fakir, miskin, dul, kimsesiz ve zulmen mahkum edilmiş insanlara verilmesinde –şüpheden korunmak için- fayda vardır. (Yusuf Kerimoğlu-Akit 9 Ağustos 1996)
Nikahın yenilenmesi: Kişinin, kadını bir daha nikahı altına geri alması da "seni” yahut “karımı bir daha nikah altına aldım” deyimiyle olur. Kişi karısını bir daha nikahı altına almak isteyince buna iki kişiyi şahit tutması müstehabtır. Şayet şahit tutmasa yine de geçerlidir. (Hidaye Tercümesi)
Nişanlıların Birlikte Gezmesi: Nişan, nikah değildir. Nikahlılar için mubah olan şey asla nişanlılar için mubah olmaz. (Halil Gönenç-Fetvalar)
|