Hz. Mehdi, Bediüzzaman'ın Fikri Mücadelesinin Asıl Sahibidir
TA AHİR ZAMANDA, HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE (dünya çapında) ASIL SAHİPLERİ, YANİ MEHDİ VE ŞAKİRTLERİ (talebeleri), CENAB-I HAKK'IN İZNİYLE GELİR, O DAİREYİ GENİŞLETİR ve O TOHUMLAR SÜMBÜLLENİR. BİZLER DE KABRİMİZDE SEYREDİP ALLAH'A ŞÜKREDERİZ. (Kastamonu Lahikası, s. 99)
Bediüzzaman, Hz. Mehdi'nin ahir zamanda ortaya çıkacağını haber vermektedir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi ve talebelerini Risale-i Nur'un asıl sahipleri olarak nitelendirmekte, Risale-i Nur'un başlattığı hizmeti bu mübarek şahsın tamamlayacağını müjdelemektedir.
Bediüzzaman burada kullandığı "TA AHİR ZAMANDA" sözleriyle Hz. Mehdi'nin geleceği zamanı belirtmektedir. Bediüzzaman bu ifadesiyle öncelikle Hz. Mehdi'nin kendisinden "İLERİDEKİ BİR TARİHTE" geleceğini dile getirmektedir. Bediüzzaman'ın burada kullandığı "TA" kelimesi ise bu konuya açıklık getiren önemli bir ifadedir. "TA" kelimesi uzaklık ifade eden bir kelimedir. Bediüzzaman bu ekle, ahir zamanın kendi yaşadığı dönemin çok daha ilerisinde, daha uzakta bir zaman olduğunu ifade etmektedir. Bediüzzaman Risale-i Nur'un dar dairede yani sınırlı bir kesim içerisinde başlattığı hizmetleri daha ileriki bir tarihte gelecek olan Hz. Mehdi ve talebelerinin devam ettireceklerini ve bunu dünya çapında bir hizmete dönüştüreceklerini bildirmiştir. Bediüzzaman bu sözleriyle kendisinin Hz. Mehdi olmadığını, bu mübarek zatın ise kendisinden sonraki bir dönemde geleceğini açık bir şekilde ifade etmiştir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi'nin yerine getireceği üç görevden bahsettiği kimi sözlerinde "dar ve geniş daire" (dar ve geniş alemler) kavramlarını kullanmıştır. Bediüzzaman Risale-i Nur'un etkisinin ve bu yolla yapılan iman hizmetinin dar dairede yani sınırlı bir bölgede yapılan bir faaliyet olduğunu ifade etmiştir. Hz. Mehdi'nin yapacağı faaliyetlerin ise "HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE" yani "DÜNYA ÇAPINDA" gerçekleştirileceğini belirtmiştir. Hz. Mehdi, Allah'ın izniyle Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacak, halihazırda dünyanın pek çok yerinde dağınık halde bulunan Müslümanlar arasında İslam Birliği'ni sağlayacak ve tüm Müslümanların liderliğini üstlenecektir. Tüm bunlar Hz. Mehdi'nin "HAYATIN GENİŞ DAİRESİNDE" yerine getireceği görevlerin delillerini oluşturacak ve Hz. Mehdi'nin tanınmasını sağlayan alametler olacaktır. Bediüzzaman da sözlerinin pek çoğunda bu konuyu gündeme getirerek, bunu, kendisinin Hz. Mehdi olmadığına dair bir delil olarak göstermiş, Hz. Mehdi'nin yapacağı faaliyetlerin etkisinin büyüklüğünü hatırlatmıştır.
Bediüzzaman burada ahir zamanda gelecek ve Kuran ahlakını tüm dünyada hakim kılacak olan Hz. Mehdi'den, kendisinin attığı tohumların "ASIL SAHİPLERİ" olarak bahsetmektedir. Bu açıklamalarına göre, Bediüzzaman Kuran ahlakının dünya hakimiyetinin tohumlarını atan bir müceddid, Hz. Mehdi ise bu hakimiyetin asıl sahibi olacaktır. Hz. İsa ile birlikte İslam ahlakını dünya çapında hakim kılacak olan ahir zaman topluluğunun lideri Allah'ın izniyle Hz. Mehdi olacaktır. Dolayısıyla Bediüzzaman, Hz. Mehdi ve onun talebeleri için burada kullandığı "ASIL SAHİPLERİ" ifadesiyle, Hz. Mehdi'nin ve talebelerinin dünya çapında yerine getireceği görevlerin asıl sahibinin kendisi olmadığını açıklamış ve böylece kendisinin Hz. Mehdi olmadığını da ifade etmiştir.
Bediüzzaman'ın bu sözlerinde vurguladığı bir başka önemli nokta ise, Hz. Mehdi ve onun şahs-ı manevisini oluşturan talebelerinin iki ayrı kavram olduğudur. Bediüzzaman "Hz. Mehdi VE şakirtleri" derken burada kullandığı "VE" kelimesiyle bu duruma açıklık getirmektedir. Bu ikisi birbirinden ayrıdır ve ancak ikisinin biraraya gelmesinden Hz. Mehdi'nin şahs-ı manevisi oluşmaktadır. Ama bu şahs-ı manevinin oluşabilmesi için başta mutlaka Hz. Mehdi bir şahıs olarak bulunacaktır. Bediüzzaman da burada, "HZ. MEHDİ VE ŞAKİRTLERİ" sözleriyle bu gerçeği dile getirmekte ve Hz. Mehdi'nin manevi bir şahıs olarak değil, talebelerinin başında ayrı bir şahsiyet olarak var olacağını ifade etmektedir.
Bediüzzaman bu sözünde, "Cenab-ı Hakk'ın izniyle GELİR" diyerek öncelikle Hz. Mehdi'nin ahir zamanda gelecek bir şahıs olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Çünkü bilindiği gibi "GELME" fiili, manevi bir şahsın gerçekleştirebileceği bir olay değildir. "GELME" ifadesi burada açıkça bir insanın gelişini müjdelemek için kullanılmış bir fiildir. Eğer Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin bir şahs-ı manevi olduğunu belirtmek isteseydi, kuşkusuz ki böyle bir kelime kullanmaz, Hz. Mehdi'nin gelişinden bahsetmezdi.
Bediüzzaman, kendi döneminde imanı kurtarma yolunda mücadele vermiş ve ahir zaman cemaatine öncülük etmiştir. Bediüzzaman "O DAİREYİ GENİŞLETİR" sözüyle, kendisinin "dar dairede" yani "sınırlı bir çevrede" başlattığı iman kurtarma mücadelesinin Hz. Mehdi zamanında genişleyeceğini ve "DÜNYA ÇAPINDA" neticeleneceğini belirtmiştir. Bediüzzaman bu açıklamasıyla, Hz. Mehdi'nin özelliklerini ve yerine getireceği görevlerin benzersizliğini hatırlatarak bir kez daha kendisinin Hz. Mehdi olmadığını ifade etmiştir.
Bediüzzaman, Hz. Mehdi'den önce gelmiş, insanların Allah'ın dininden uzaklaştığı bir ortamda Kuran ahlakı ve iman hakikatleri üzerinde durarak çok büyük bir imani hareket başlatmıştır. "O TOHUMLAR SÜMBÜLLENİR" sözleriyle bu büyük fikri mücadelesini tohum ekmeye benzetmektedir. Sonradan Hz. Mehdi zamanında bu iman tohumlarının sümbülleneceğini, yani Hz. Mehdi'nin Bediüzzaman'ın başlattığı bu imani çalışmaları genişleteceğini ve sonuca ulaştıracağını belirtmektedir. Bediüzzaman bu örneklendirmesiyle, kendisinin Hz. Mehdi'den önceki bir dönemde yaşadığını, Hz. Mehdi'nin gelişinin ise kendisinden sonraki bir dönemde gerçekleşeceğini açıkça ifade etmektedir.
Bediüzzaman, "BİZLER DE KABRİMİZDEN SEYREDİP" sözleriyle, ektiği iman tohumlarının sümbülleneceği yani Hz. Mehdi'nin Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağı dönemde, kendisinin vefat etmiş olacağını belirtmiştir. Bediüzzaman bu sözüyle bir kez daha kendisinin Hz. Mehdi olmadığını, bu kutlu şahsın gelip görevine başladığı dönemde kendisinin hayatta olmayacağını hatırlatarak ifade etmiştir.